KURDISTAN VEYA KURD TARİHİEtimoloji
Kürt (veya Kürd) sözcüğünün etimolojisi oldukça tartışmalı bir konudur ve tam olarak nasıl türediği kesin olarak bilinmemektedir.[15] Bazı bilim adamları Kürt sözcüğünü, MÖ 24. yüzyıldan kalma antik Sümer tabletlerinde geçen ve yine bir halkı tanımlamakta kullanılmış olan Guti sözcüğü ile ilişkilendirmiş, bazıları ise Kürt sözcüğünü, Xenophon'un yazılarında, bugün Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı bölgelerde bulunan bazı kabileleri tanımlamakta kullanılan Kardukhoi (ki bu Kardu sözcüğünün çoğulu sayılır zira son ekteki kh kısmı Ermenice çoğul ekinden gelmektedir ve Xenophon bu kabilelerin isimlerini Ermenilerden öğrendiğini belirtmektedir) sözcüğü ile ilişkilendirmektedir.[15][16] Daha sonraları Livy, Polybius ve Strabo'nun eserlerinde de Kyrtiae olarak anılan ve Kürtlerle ilişkilendirilen bir topluluk göze çarpmaktadır.[15] Bununla birlikte, çağdaş bağlamdaki Kürt sözcüğü İranîdir; nitekim Sasaniler döneminde yazılan Kârnâmag î Ardashîr î Babagân destanında da bu sözcüğe rastlanır.[15] Kürd ismi büyük ihtimalle Farsça Gord yani "kahraman" isminden türemiştir.[15]
Özellikle erken dönem araştırmacılar Kürtleri Xenophon'un bahsettiği Kardukhoi ile ilişkilendirseler de 20. yüzyılın başından itibaren bu görüşler tartışılmış ve önemini yitirmiştir.[15] Xenophon'un Kardukhoi olarak adlandırdığı halkın Kürtlerle özdeşleştirilmesinin nedenleri, yaşadıkları bölgenin bugün Kürdistan'ın içinde yer alıyor olması, alışkanlıklar ve çeşitli dış özelliklerdir. Bununla birlikte, bu sonuç bugün Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı Kürdistan'da her daim Kürtlerin yaşamış olduğu ve tarih içinde bölgede gerçekleşen göçlerin göz önünde bulundurulmaması gibi sorunlu öncüllere dayanmaktaydı. Aynı zamanda belirli bir bölgede yaşayan toplulukların zaman içinde etnik kökenleri gibi özellikleri haricinde benzer yaşama şekilleri göstermeleri beklenen bir gelişmedir.[15]
Genel olarak eski kaynaklarda geçen ve tarihte zaman zaman Kürtlerle ilişkilendirilmiş olan Kardu, Kyrtiae gibi halkların konumu da tartışma konusudur ve dilbilimcilerin genel kanısı bu isimlerin Kürt isminden farklı oldukları yönündedir. Bu görüşün en büyük sebebi bu sözcüklerin sonunda yer alan ve sözcüklerin kökünün de bir parçası olan kısa ünlü harfidir. Özellikle Kardu sözcüğü çok tartışmalıdır; bu sözcüğün ilk harfinin K harfinden ziyade Q harfini tarif etmesi olasıdır ki bu olasılık da Semitik "QRD" ("cesur" veya "güçlü" anlamında) kökünü işaret eder;[15] bunu savunan dilbilimciler olduğu gibi eleştiren ve reddedenler de olmuştur.[17] Bunun dışında Kardu sözcüğünün Gürcüler için kullanılan özgün bir isim olan Kart'veli ile ilişkili olabileceği ortaya atılmıştır. Ayrıca, eğer Kürd sözcüğünün Farsça Gord sözcüğünden türediği kabul edilirse, Gord sözcüğünün yöresel Kardu (veya Qardu) gibi bir ismin İranîleştirilmiş bir formu gibi görülmesi de mümkündür.[15]
Köken ve Antik çağlardan Orta Çağ sonlarına Kürtler
Kürtlerin kökenine dair birçok sav ortaya atılmıştır. Bazısı bilimsel bazısı ise bilimsel olmayan dayanakları kaynak gösteren bu savlar oldukça çeşitlidir ve Kürtlerin kökeni Asurlulardan Gürcülere kadar birçok farklı topluluk ve medeniyete atfedilmiştir.[15]
Med İmparatorluğunu gösteren bir harita.Genel kabul gören köken İranî olsa da Kürt topluluklarının homojen bir yapıdan uzak olduğu ve linguistik bütünlüklerinin ötesinde, etnik anlamda çok çeşitli olduğu, tanınmış Kürdolog Vladimir Minorsky dahil birçok bilim adamı tarafından kabul edilmektedir.[15] Bununla birlikte tarihte kökenlerinin Arabî olduğunu savunan Kürt toplulukları da olmuştur.[15][17] Müslüman bazı tarihçiler Kürtlerin kökenini Perslere dayandırırlar; bundaki en büyük dayanaklardan biri Şahname'de de geçen bir efsanedir.[17] Birçok Kürt kökenlerini Medlere atfetmiştirler;[16] nitekim Medler ile Kürtler arasında ne coğrafî ne de dilbilimsel bir ayrımdan söz edebilmeyi olanaklı kılacak kanıt ve temel bulunmamakta, aksine olası bir ilişkiye dair dilbilimsel ve coğrafî kanıtlar bulunmaktadır; örneğin her ne kadar Med dili örneği sayısı az olsa da eldeki bulgularda yapılan araştırmalar Med dilinin antik Pers dili ile olan ilişkisinin çağdaş Kürtçenin çağdaş Pers dili ile olan ilişkisiyle aynı olduğunu ortaya koymuştu.[15] Bununla birlikte Medler hakkında pek az şey bilinmektedir[15] ve akademik anlamda Medler-Kürtler bağlantısının genel kabul gördüğü söylenemez.[16] Kürtler, Medlerin dışında kendilerini Urartular ve Neo-Babilliler ile de ilişkilendirmişlerdir.[16]
Zagros Dağlarının uzaydan görünümü.Kürt sözcüğü tarih boyunca Persler ve Araplar tarafından sıklıkla herhangi bir etnik vurgu veya anlam içermeksizin göçebe anlamında kullanılmıştır ve bunun bir sonucu olarak tarihte Kürt olarak anılmış bazı toplulukların etnik anlamda Kürt olup olmadıkları tartışılmıştır; örneğin İslam tarihçilerinin eserlerinde söz edilen ve Fars Kürtleri olarak anılan, güney ve güneybatı İran'da yaşamış olan bazı toplulukların Kürt olmadığı, bu bölgelerde yaşayan göçebe topluluklar olduğu çeşitli dilbilimsel kanıtlar eşliğinde ortaya atılmıştır.[15]
Tüm bunlar sebebiyle Kürtlerin kökeni ve ilk dönemlerine dair kesin bilgilerden ve net bir tarihten söz etmek mümkün değildir; genel kanı Kürtlerin Doğu'dan Batı'ya Zagros dağlarına doğru göçen kuzeybatı İranlı toplulukların bölgedeki İranî olmayan yerli halklarla birleşmesi ile oluştuğudur.[15] Böylece, Arapların ve İslam ordularının bölgenin fethine başladığı dönemde, Kürt olarak anılan topluluk oldukça heterojendi; yerli halklardan, Sami halklara ve bazı Ermeni topluluklarına kadar, İranîleştirilmiş birçok farklı halktan oluşuyordu. [17]
Bölgeye olan İslam akınları ve bölgenin İslam devletine girmesinden sonraki dönemde yaşananlar, Kürtlerin rolü ve yeri hakkında ayrıntılı bilgiler mevcuttur. İslam akınları sonrası Kürtler özellikle siyasî ve sosyal arenada yükselişe geçmişler ve dönemin siyasî olaylarında önemli bir rol oynamışlardır. Bu dönemde ilk kez Kürtler üzerine araştırma yapan ve ayrıntılı bilgiler veren iki önemli yazar Mesûdî ve İstahrî'dir. İki yazar da farklı Kürt aşiretlerinin bulundukları şehirlere göre çetelesini çıkarmışlardır ki bu Kürt tarihi için önemli bir bilgidir. İstahrî, Fars'taki Kürt bölgelerinden ve aşiretlerinden ayrıntılı bir biçimde bahsetmiştir; yaklaşık olarak 1107 tarihli olan Farsname'de ise Fars'taki en büyük Kürt topluluğunun Fars ordusuyla birlikte İslam akınlarına karşı savaştığı, büyük oranda yok olduğu ve kalan kısımların Müslüman olduğunu belirtir.[17] Sayılarının 500.000'i bulduğuna inanılan bu büyük topluluğun hepsinin yok olduğu çağdaş kaynaklarca olası bulunmasa da bu büyük topluluğun (ve kalanlarının) diğer gruplarla birleşmesi vb. sosyal değişikliklerin olası olduğu düşünülmektedir. Nitekim Fars'taki bu toplulukların Kürt olup olmadıkları da tartışmalıdır.[15]
Kürtlerin o dönemde çoğunlukta yaşadığı bölgelerin istilası ve ele geçirilmesi sonrasında, el-Zavzan'daki Kürt yönetimi 640 yılında haraç karşılığında özerk bir yönetim olmayı garanti altına almışlar, diğer birçok bölgelerde, örneğin Fars'ta, Kürtler Perslerle birlikte Arap ordularına karşı savaşmış, bu dönem içerisinde İslam Devleti kontrolündeki birçok farklı merkezde de, örneğin Basra gibi, ayaklanmışlardır.[17]
Kürtlerin yönetim karşıtı tutumları Emeviler ve Abbasiler döneminde de devam etmiş, örneğin 685 yılında Emeviler döneminde, Kürtlere karşı savaşması amacıyla bir vali atanmış, fakat atamayı yapan dönemin Emevi liderinin kısa bir zaman dilimi içerisindeki ölümü, bu hedefin gerçekleşmesine mani olmuş, bir başka seferde Kürtlerin 708 yılında Fars'ı talan etmeleri sonucu Haccac tarafından cezalandırıldıkları kaydedilmiştir; Abbasiler dönemindeyse, 764'te Ermenistan'ın Hazarlarca istilası çeşitli ayaklanmalara yol açmış, Kürt ayaklanmaları artan şiddetlerde devam etmiş, birçok Kürt Azerbaycan taraflarına göçmüştür, ki bunun da dolayısıyla bu dönem bazı büyük Kürt aşiretlerinin yükselişine sahne olmuştur.[17] Örneğin daha sonra Eyyubîlerin çıkacağı aile soyu olan Ravvadîlerden Muhammed Şaddad bin Kartu Tebriz ve çevresinde bağımsız vali olmuştur ki o dönemde bu bölgelerde (kuzey batı İran) çeşitli bağımsız valilikler ortaya çıkmıştır.
Zaman içinde büyük Kürt aşiretleriyle yönetim arasında çeşitli yakınlaşmalar da olmuştur; örneğin Hasnaviler'in başı olan, Kürt liderlerinden Bedir bin Hasanveyh dönemin Abbasi halifesi tarafından Nasrüddin unvanına lâyık görülmüştür; nitekim Bedir bin Hasanveyh halkın eğitimine verdiği önem gibi hususlardan dolayı genel olarak sevilmiş ve övülmüş liderlerden olmuştur.[17]
Diyarbakır merkezli bir Kürt hanedanı olan Mervaniler tarafından 11. yüzyılda, Dicle Nehri üzerine yapılmış köprü Diyarbakır'ın Silvna yolu üzerindedir.Bölgedeki güçlü Büveyhoğulları'nın emirlerinden Ruknüddevle'nin hükumdarlığında Kürtlerle gelişen ilişkiler, halefi Adudüddevle döneminde değişmiş, Adudüddevle'nin hükümdarlığındaki ayaklanmalar şiddetli bir şekilde bastırılmış, Kürtlere karşı çeşitli seferler düzenlenmiştir. Büveyhoğulları ile ilişkisi bulunan Mervaniler de bu çağın önemli Kürt güçlerindendirler; Doğu Anadolu'da önemli fetihler yapmış olan Mervaniler Diyarbakır merkezliydiler.
Kürtlerin uzun bir süre bölgedeki önemlerini 6. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar korumuşlardır öyle ki 11. yüzyılın başlarında hâlâ Kürtlere karşı seferler vs. rastlanır. Bununla birlikte, bölgedeki Kürt grupların rolü ve önemi Türk ve Moğol istilalarıyla zayıflamıştır; nitekim bu istilalar başladığında Kürt kuvvetleri yıllardır süregelen iç ve dış çatışmalardan büyük oranda zarar görmüş bir haldeydiler.[17]
Oğuzların bölgeye girişiyle birlikte, Oğuzlar ile bölgedeki diğer halklar, ki bunların arasında Kürtler de vardır, arasında çatışmalar meydana gelmiştir. Oğuzlar bölgede ilerlerken, Hasnaviler'in de çöküşü gerçekleşmiş, Annaziler yükselişe geçmiştir. Selçuk Beyi Tuğrul'un bölgeye saldırmasıyla Annaziler de sonunda Selçukluların hakimiyetine girmiştir. Selçukluların yükselişi, Malazgirt'teki başarıları sonrası Ermenistan'ın da hakimiyetlerine açılması, bölgedeki Kürt topluluklarının ve hanedanların çöküşüne yol açmış, Kürt toplulukların yerini Türk toplulukları almaya başlamıştır.[17] Sonraki dönemlerde Selçukluların Kürt topluluklara karşı çeşitli saldırıları olsa da, Kürt ve Arapların zaman zaman Selçuklu ordusuyla askerî harekatlarda yer aldıkları da bilinmektedir.[17] Tarihî kaynaklarda bu dönemlerde Kürtlerin adı sıklıkla Suriye ve çevresindeki bölgede geçmektedir; nitekim Selçuklu döneminin en önemli olaylarından birisi de Kürdistan isminin ilk kez Selçuklularca ortaya atılması, Selçuklu sultanı Sencer'in hakimiyetinde resmî Kürdistan eyaletinin ortaya çıkmasıdır.[17][18][19][20]
Suriye, Halep'te bulunan bir Eyyubi sarayının kalıntıları.Bazı Atabeylerin, özellikle de Atabey İmameddin Zengi'nin fetihleri ve gerek Kürtlere karşı gerek Kürtlerle birlikte giriştiği çatışmalar Kürt tarihi ve coğrafyanın şekillenmesinde önemli bir yer tutmuş, genel olarak bölgedeki Türkler ile Kürtlerin ilişkileri gelecek dönemlerde sıcaklığını ve önemini korumuştur.[17] Nitekim, Eyyûbî hanedanlığı ortaya çıktığında ki bu hanedanlığın Kürt kökenli olduğu sağlam kanıtlara dayanmaktadır, ve zaman içerisinde köklü Türk toplulukları Eyyûbî tebasına dahil olsalar da kendi topraklarında hükmetmeye devam etmişlerdir; Zengîlerin Musul'daki hakimiyeti buna örnek gösterilebilir. Özellikle Mısır ve Suriye'de aktif olan Eyyûbîlerin ordusunun çoğunluğu Türklerden oluşmaktaydı. Bu hanedanlığın Kürt kimliğini azaltmasa da hanedanlıkla Kürt grupların her daim ortak yolda yürüdükleri de söylenemez, hanedanın tarihi boyunca çeşitli önemli noktalarda bazı Kürt gruplarının hanedana karşı çıktığı da bilinmektedir; örneğin kendisi de Kürt kökenli olan[21][22][23] Selahaddin'in tahta çıkmasına çeşitli Kürt gruplar karşı çıkmıştı.[17] Kuzey Afrika, Arabistan, Suriye ve Mezopotamya'daki önemli ve birçoğu başarılı fetihler sonrasında hakimiyetini genişleten Eyyûbîler, Selahaddin'in ölümünden sonra hanedanlığın merkezî bir yönetimden uzak olan farklı özerk bölgeleri tek bir sultanlık altında birleştiren sistemi[24] sonucu sorunlar yaşanmış, saltanat kavgaları baş göstermiş, farklı güçlerin ortaya çıkışı, örneğin Harezmşahların doğudaki yükselişi, daha sonra Yemen'in kaybedilmesi, Mısır-Suriye yönetimsel ihtilafı ve ayrışması gibi durumlar sonucu hanedanlığın gücü ve etkisi gittikçe azalmış, Memlüklerin yükselişi ve Mısır'ın düşmesiyle hanedanlık çöküşe geçmiştir.
13. yüzyıl boyunca Kürt toplulukları açısından en önemli gelişme, Orta Doğu'daki diğer topluluklar için olduğu gibi, Moğol istilalarıydı. Nitekim Harezmşahların lideri Celaleddin Harezmşah'ın Moğollardan kaçtığı Diyarbakır'de, tahminlere göre büyük olasılıkla, bir Kürt tarafından 1231'de öldürülmesinden sonra Moğollar Diyarbakır ve Ahlat'ı talan edip, yıkmışlardır.[17] Diyarbakır daha sonra 1252'de tekrar talan edilirken, Şahrizur 1245'te istila edilerek yıkılmış, Erbil ise bu dönem boyunca üç kez istila edilmiştir.[17] Kürtler genel olarak Moğollara karşı duruş sergilemiş, sıklıkla Memlüklerin yanında yer almış, Moğollara karşı direniş hareketinde rol almışlardır. Nitekim Memlük sultanı Baybars'ın ordusunda Türk ve Arapların yanı sıra Kürtlerin olduğu da bilinmektedir.[17][25] Her ne kadar Moğol İlhanlılar yönetimi altında Kürtlerden pek bahsedilmese de, Moğolların Kürdistan bölgesini 13. yüzyılın ilk yarısında fethettikleri ve yönetimleri altına aldıkları, özellikle Erbil'de yıllar boyu ihtilafın sürdüğünü ve sık sık Kürtler dahil olmak üzere şehirdeki etnik grupları da içine alan ayaklanmaların, katliamların ve genel olarak sorunların yaşandığı, bölgenin genel durumunun Selçuklu yönetimindeki durumuna göre gerilediği bilinmektedir ki nitekim yine bu dönemde bölgenin başkenti Bahar'dan Çemçemal'e taşınmıştır.[17]
Moğollar sonrasında Kürtlerin yaşadığı bölgeler farklı Türk toplulukları, beylikleri arasında ihtilaf meselesi olmuş, bu topluluklar zaman zaman Kürtlerle birlikte çalışırken, zaman zaman Kürtlere karşı politikalar izlemişlerdir. Bu toplulukların içerisinde Kürtlerin özellikle Diyarbakır merkezli Akkoyunlular ile olumsuz ilişkileri olmuş, birçok kaynağa göre "Akkoyunlular sistematik bir şekilde önemli Kürt aşiretlerini ortadan kaldırmışlardır."[17]
Orta Çağ sonlarından 20. yüzyıla Kürtler
19. yüzyılın ikinci yarısında farklı bölgelerden geleneksel kostümleriyle Kürtler: sağdaki el-Cezire yani Mezopotamya'dan bir Kürt, ortadaki Mardin'den bir Kürt, ve soldaki de Diyarbakır'dan bir Kürt çoban.16. yüzyılda kaleme alınmış olan Şerefname Kürt tarihi açısından önemli bir belgedir ve gerek o dönemin gerekse öncesinin olaylarına ve gelişmelerine dair birçok bilgi sunmaktadır. Bilinen o ki 16. yüzyıl ile birlikte bölgedeki iki ana güç olan Safeviler ve Osmanlıların aralarındaki ihtilaflar Kürt topluluklarının tarihi açısından çok büyük önem arz etmiştir. Özellikle Şah İsmail'in başarılı askerî politikalarıyla birlikte birçok Kürt topluluğu Safeviler hükumdarlığı altına girmiştir; bununla birlikte Safevi Devleti'nin bu topluluklarla ilişkisi genellikle olumsuz olmuş, Şii olan Safeviler diğer Şii Türk liderleri Sünni olan Kürt liderlerine değişmişlerdir.[17]
Buna karşı olarak Sünni Türklerin başta olduğu Osmanlılar ise, Kürtlere karşı daha yapıcı bir politika izlemiş, bölgedeki Kürt liderleriyle anlaşmalar yapmış, daha sonra Safevilere karşı gerçekleşen savaşlarda ve sonrasında bölgedeki Kürt topluluklarının çoğunluğunun desteğini almışlardır. Nitekim bu desteğin alınmasında ve Kürtlerin Safevilere karşı Osmanlı saflarına dahil edilmesinde kendisi de Kürt olan Osmanlı siyasetçilerinden İdris-i Bitlisi önemli bir rol oynamıştır.[17] Safevilerden alınan bölgelerde kurulan vilayetlerde Türklerin yanı sıra Kürtlere de önemli liderlikler verilmiş, birçoğu babadan oğula geçen bu önemli derebeylik benzeri pozisyonlar daha sonra da devam etmiştir.[17] 17. yüzyılın sonuna kadar Kürtlerin bölgedeki konumu bu iki devletin ihtilaflarıyla belirlenmiş, sonunda Safevilerin tamamen mağlup olup Zagros Dağları'nın ötesinde kalacak şekilde bölgeden çekilmesiyle gerek Kürtler için gerek bölge için yeni bir dönem başlamıştır. 17. yüzyıldan itibaren her ne kadar zaman zaman geçici bir süreliğine bölgede İran etkisi ve saldırıları görülse de, Kürdistan bölgesi barındırdığı Kürt halklar ile birlikte genel olarak Osmanlı kontrolünde kalmıştır. Genel olarak Kürtler Osmanlı himayesinde Osmanlı ile birlikte dış etmenlere karşı koymuşlarsa da, İranlıların Kürtler ilişkisinin olmadığını söylemek yanlış olur; örneğin Nadir Şah'ın ölümünden sonra kısa bir süreliğine de olsa ülkeyi yöneten, Zend hanedanına mensup Kerim Han olmuştur.
19. yüzyıl ile birlikte İran - Osmanlı gerginliği tekrar yükselmiş, Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerden Zuhab ve Süleymaniye bu gerilimin odak noktalarından olmuşlardır. 19. yüzyıldaki bir diğer önemli gelişme de Osmanlı topraklarındaki çeşitli Kürt beylerinin ayaklanmasıdır. 1830'lu yıllarda Bedirhan Bey, Said Bey, İsmail Bey ve Revanduzlu Muhammed gibi isimler ayaklanmış, bölgede önemli bir güce ulaşmış, aldıkları çeşitli yerlerde Hristiyan topluluklar ve Yezidî Kürt topluluklar katledilmiştir.[17] Aynı dönemde eski sadrazamlardan Sivas valisi Reşid Mehmed Paşa ayaklanan Kürtlerin üzerine, bölgeyi yatıştırması için gönderilmiştir. Uğraşlar sonucu ayaklanmaların önder ismi Muhammed Paşa 1836 yılında yakalanmıştır. Bununla birlikte bölgedeki gerilim dağılmamış, aksine 1839'daki Nizip Muharebesi'nde Osmanlı Devleti'nin yenilmesi sonrası bölgede ayaklanmalar tekrar baş göstermiş, 1843 yılı dolaylarında Cizre emiri Bedirhan Bey ile Hakkari emiri Nurullah Bey ayaklanmıştır. Bu dönemdeki önemli olaylardan biri de kendilerine uygulanan baskıdan şikâyetlenmiş olan Hakkarili Nasturilerin Nurullah Bey tarafından katledilmeleridir.[17] 1840'ların sonuna doğru Osmanlı bunların üzerine bir ordu yollamış, yenilen liderler sürgün edilmişlerdir. Kürt ayaklanmalarıyla ilgili önemli bir yön de 19. yüzyılda Osmanlı ile savaş içerisinde olan Rus ordularında bir Kürt alayının tertip edilmesidir ki nitekim Kırım Savaşı'nda Rusların iki Kürt alayı seferber ettikleri bilinmektedir.[17] 1800'lü yılların sonunda Hakkari ve çevresindeki bölgede tekrar Kürt ayaklanmaları olmuş, bu ayaklanmalar Osmanlı tarafından belirli bir süre içerisinde yatıştırılmış, bu dönemde ayrıca Osmanlı tarafından Hamidiye Alayları olarak anılan Kürt alayları kurulmuştur ki bu alayların kurulması Kürt aşiretleri arasında ihtilafa ve hatta çatışmalara yol açmıştır.[17] Ayrıca 1800'lerin başında Osmanlı topraklarında bağımsızlık hareketinin güçlendiği bir başka topluluk olan Ermeniler ile Kürtler arasında gelişen iyi ilişkiler, 1800'lerin son yıllarında düşüşe geçmiş, çeşitli yerlerde Ermeni ayaklanmalarının bastırılmasında Kürtler aktif rol oynamışlardır.[17]
Çağdaş Orta Doğu'da Kürtler ve Kürdistan
CIA verilerine göre Kürtlerin yoğun olarak bulunduğu bölgeler (1992) Kaynak: Teksas Üniversitesi Kütüphanesi
Kürdistan
Ana madde: Kürdistan
Orta Doğu'da Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı coğrafî ve etnik bölge için kullanılan Kürdistan terimine ilk kez Selçuklular döneminde rastlanır;[26] 12. yüzyıldan itibaren Selçuklular, kendi hakimiyetlerinde olan, bugün güney Kürdistan olarak görülen ve o dönemde bir yönetim birimi olan bölgeyi Kürdistan olarak anmaya başlamışlar ve bilinen literatürde ilk kez Kürdistan terimini kullananlar da onlar olmuşlardır.[27][28] Selçukluların hakimiyetindeki Kürdistan yönetim bölümünün tam olarak sınırlarının ne olduğu, bu bölümün yönetimsel özelliklerinin ayrıntıları gibi konular çok net bilinmemektedir. Bununla birlikte bu hususlarda çeşitli kanıtlar ve bilgiler de bulunmaktadır; örneğin 1340 yılında yazılmış olan Nezhetü'l Kulub isimli eserde Kürdistan vilayetine dair bilgiler yer almakta, vilayetin sınırları Arap Irak'ı, Huzistan, Pers Irak'ı, Azerbaycan ve Diyarbakır olarak verilmiştir.[29]
Selçuklulardan önce bölgede hakim olmuş olan Arapların bölgeyi Kürdistan olarak adlandırmadıkları bilinmektedir.[29] Kürtlerin yaşadığı bölgelere Kürdistan teriminin Selçuklularca ortaya atılmasından önce farklı adlar verilmekteydi. Örneğin, Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı bölgelerden olan ve bugünkü orta Kürdistan'a denk gelen bölgeye el-Zavzan denmekteydi.[17] Bununla bu bölgenin tanımı pek kesin değildir; tam olarak nereden başlayarak nereye kadar uzandığı çok net değildir.
Bugün Kürtlerin yoğun olarak Toros ve Zagros dağlarının kesiştiği, Mezopotamyayı da içine alan, Türkiye'nin Doğu Anadolu, Güneydoğu bölgeleri, Irak'ın kuzeyi, İran'ın Kurdistan, Batı Azerbaycan, Kermanşah ve Loristan eyaletleri ve Azerbaycan'ın Zengilan, Laçın, Kubadlı (Kubadli), Kelbecer rayonlarında yaşarlar. Kürtlerin yoğunlukta yaşadıkları Orta Doğu'daki bu bölge için hâlen Kürdistan terimi de kullanılmaktadır ve her ne kadar göçlerle oluşmuş bir Kürt diasporası mevcutsa da, Kürt nüfûsunun ezici çoğunluğu bu coğrafyada yaşamaktadır; bazı tahminler coğrafyadaki Kürt nüfusunu 22 milyon olarak telaffuz etmiştir.[30] Bununla birlikte birçok kaynağa göre verilen rakamlar genellikle tahminseldir; sonuçta farklı tahminler baz alınarak Orta Doğu'da Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile bunlara ek olarak Ermenistan'da bulunan Kürt topluluğunun toplam nüfusunun 20 milyonun üzerinde olduğu söylenebilir.[31]
Kürtlerin diyarı anlamında olan Kürdistan teriminin ilgili coğrafî bölgeyi tanımlamaktaki önemi ve kullanımının ötesinde, belirli bir etnik grubu ve kültürün yayıldığı bölgeyi tanımladığı ve bu sebeple sosyal ve siyasi bir kavram teşkil ettiğini ortaya atanlar da olmuştur.[32] Nitekim Kürdistan teriminin (Kürt terimiyle birlikte) siyasi kullanımı 20. yüzyıla kadar olmamıştır.[29] Çağdaş bağlamda Kürdistan isminin kullanımı çeşitli siyasi ihtilafları beraberinde getirmektedir; örneğin Türkiye devleti geleneksel olarak Kürdistan teriminin kullanımını bölücü bir ima taşıdığını öne sürmektedir.[33]
Türkiye
Ana madde: Türkiye Kürtleri
Orta Doğu'daki Kürt topluluklarının çoğunluğu Türkiye'de yaşamaktadır ki böylece Türkiye Orta Doğu'daki ülkeler arasında en büyük Kürt nüfusu barındıran ülke konumundadır.[31] Bununla birlikte Türkiye'deki Kürt nüfusun kesin sayısı da belirli değildir[31] ve çeşitli tahminler bulunmaktadır.[34] 1965'te Devlet İstatistik Enstitüsü (2005'ten sonra 'Türkiye İstatistik Kurumu') tarafından 1965'te yapılan Genel Nüfus Sayımında, 1965'te 31.391.421 olan Türkiye nüfusu'nun 2.219.502'si anadili olarak Kürtçe'yi, 4'ü Kurmanci'yi beyan ettiği ve 2.219.547'sinin nüfus kaydında Kürtçe'nin anadilleri olarak geçtiği, 1.752.858 kişi Kürtçe'yi, 313 kişi ise Kumanci'yi ikinci dili olarak beyan ettiği ve 1.753.161'inin nüfus kaydında Kürtçe'nin ikinci dil olarak geçtiği açıklanmıştır.[35] Buna göre nüfus kayıdında Kürtçe'nin anadil ve ikinci dili olarak geçtiği kişinin sayısı toplam nüfusun yüzde 12,65'ine tekabül etmektedir. Bununla birlikte 1965 sonrası nüfus sayımlarında ana dil mevzu bahis edilmediği için daha güncel verilere nüfus sayımları doğrultusunda ulaşmak mümkün değildir.[36][34]
Ancak genelde sayımlarda Zazaların da bu gruba dahil edilmesi karşıklara yol açmaktadır.[1]
2000'li yıllara bakıldığında, CIA'ye göre, Türkiye'de yaklaşık 14-15 milyon[5] Kürt asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşamaktadır. Etnik gruplarla ilgili bir proje olan Joshua Project ise Türkiye'deki, Türkçe konuşanlar dahil, toplam Kürt nüfusunun 14 milyon civarında olduğunu belirtmektedir.[4]
Geleneksel kıyafetleriyle Vanlı Kürt kadınlar, 1973.2007'de Milliyet gazetesinin KONDA'ya yaptırdığı ankete ise yüz yüze görüşme yapılan yaklaşık 50 bin kişinin ,4'i kendini Kürt olarak tanımlamış ve 18 yaş altındaki nüfusun eklenmesiyle bu oranın ,68'e çıkıp, toplam nüfusa adapte edildiğinde Kürt nüfusunun 11 milyon 445 bin kişi olabileceği tahmin edilmiştir.[3]
Türkiye'deki Kürtler Güneydoğu Anadolu ve Doğu anadolu bölgesine yayılmış halde bulunuyor. Osmanlı döneminde Konya, Ankara, Kırşehir ve Aksaray gibi İç Anadolu'nun köylerine sürülmüş (Orta Anadolu Kürtleri Kürtçe: Kurdên Anatoliya Navîn) ve Cumhuriyet döneminde İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Samsun, Tokat, Amasya, Artvin ve Bursa gibi Türkiye'nin büyük kentlerine ve diğer ülkelere göç etmişlerdir.[36] Ekonomik ve sosyal sebeplerle, ülkenin görece daha gelişmiş olan metropollerine yaşanan göçlerin dışında, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşanan isyanlar sonucu birçok zorunlu göç de yaşanmış, 1990'larda bölgedeki gerilimin artması ve sıklıkla çatışmaların yaşanması sebebiyle birçok köy boşaltılmıştır.[36]
Bu nedenle, özellikle Anadolu'nun batısında yaşayan Kürt kökenli nüfusun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya göre çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir; ancak yukarıda belirtildiği gibi, nüfus sayımlarında vatandaşlık esas alındığı ve etnik köken sorulmadığı için, Kürt kökenli nüfusun nerede daha yoğun olduğu konusunda kesin bir şey söylemek olanaksızdır.[34]Ayrıca evlenmeler sonucu da nüfus karışmıştır. Bir kısım Kürt kökenli Türkiye vatandaşı ise başta Almanya olmak üzere, çeşitli Batı Avrupa ülkelerine göç etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nde de, Suriye ve İran'daki gibi Kürt azınlığa yönelik çeşitli yasaklar konulmuş, resmî bir asimilasyon politikası yürütülmüştür.[37][36][17][38][29][39] Nitekim bazı sosyal bilimcilere göre asimilasyon politikaları daha sonra ortaya çıkan, özellikle 1970'ler ve 1980'lerde ivme kazanan Kürt etnik kimliği bazlı Kürt milliyetçisi akımları beslemiş, bunların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.[29] Cumhuriyetin ilanından sonra Kürt kimliği reddedilmiş,[34] özellikle 1930'lar ve 1960'larda Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerde bulunan ve Kürtçe isimlere sahip olan birçok yerleşim birimi ve coğrafî öğenin ismi değiştirilmiş, Kürtçe isimlerin yerini Türkçe isimler almıştır.[36] Bunun dışında kültürel alanda da değişiklikler yapılmış, örneğin içinde Osmanlı metinleri çağdaş Türkçeye çevrilirken veya kullanılırken bu metinlerde geçen Kürdistan veya Kürd gibi sözcükler yok sayılmış, metinden çıkarılmış, Kürt kökenli birçok tanınmış Osmanlı vatandaşının kökeninin Türk olduğu öne sürülmüştür.[36] Kürt dilinden, Kürtçe isimlere, Kürt folklorüne kadar Kürt kültürünün birçok alanında yasaklar konulmuştur.[39][34] Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki sıkılık her ne kadar Menderes zamanında bir miktar rahatlasa, asimilasyon çabaları azalsa ve çeşitli alanlarda özgürlükler artsa da, bunlar özellikle 27 Mayıs Darbesi sonrası, yeni anayasanın daha geniş haklar tanımasına rağmen, pratikte azalmış, asimilasyon politikaları güçlenmiştir.[39] Kürt kimliğine yönelik hareket özellikle, 12 Eylül Darbesi sonrasında artmış; açık yerlerde Kürtçe konuşulmasını sıkı bir şekilde yasaklamış ve Kürtlerin "Dağ Türkleri" olduğu iddia edilmiştir.[36][40][34] Asimilasyona yönelik olan ve bilimsel temeli bulunmayan bu iddia[41][42][43][44] T.C. Genelkurmay Başkanlığı tarafından desteklenmiş, bu kurum tarafından bastırılan "Beyaz Kitap"'ta şu açıklama yer almıştır:[40]
« Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. Üstü sert altı yumşak olurdu. Bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, 'kırt-kürt' diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere, Kürt denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin karda yürürken ayaklarından çıkardıkları sesin adıydı aslında. »
12 Eylül'den sonra da Kürtler Kürt kimliği ile ortaya çıkamamıştırlar; örneğin 1991'de patlak veren Körfez Savaşı sırasında devletin resmî televizyon kanalı TRT Kürtlere Kürt demektense, haberlerde "Irak'lı etnik gruplar" deyimini kullanıyordu.[45] 1970'ler ve sonrasında özellikle 1980'lerde yoğunluk kazanan ve 1990'larda devam eden Kürt ayrılıkçı hareketi ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında çatışmalar yaşanmış, Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı ve bu grupların faaliyetlerini yoğunlaştırdığı Türkiye'nin güneydoğusunda kalan bölgelerde olağanüstü hal ilan edilmiştir.[34][39] 1990'larda "Kürt meselesi" fikri reddedilmiş, örneğin TOBB için hazırlanan ve bu meseleyi ele alan 1995 tarihli rapor Doğu Sorunu olarak adlandırılmıştır.[36] Nitekim sorunun "Doğu Sorunu," "Güneydoğu Sorunu," veya "Terör Sorunu" olarak adlandırılması yaygınlık kazanmış, askeriye tarafından desteklenmiş, 2000'li yıllarda Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk kez "Kürt Sorunu" ifadesini kullanması da özellikle başlarda bu kesimlerde olumsuz tepkilere yol açmıştır.[46]
1996'da TRT, Kürtlerin bir Türk boyu olduğunu ve Kürtçenin uyduruk bir dil olduğunu savunan bir program yayımladı.[47] Bununla birlikte 1990'larla genel olarak Türkiye'de yaşayan Kürt azınlığın durumunda 80'lere ve öncesine oranla rahatlama kaydedildi, Turgut Özal Türkiye'de ilk defa resmen Kürt kelimesini telaffuz etti ve Kürtçe konuşma ve yayın yasağı kısmen kaldırıldı.[48][49] Nitekim 2000'li yıllarla birlikte diğer bazı yasaklar da kısmen kaldırılmış, Kürt sorunu açık bir şekilde tartışılmaya başlanmış ve çeşitli açılımlar gerek Türkiye Cumhuriyeti devleti gerekse sivil toplum kuruluşları gibi kurumlarca gerçekleştirilmiştir;[37] örneğin, 1 Ocak 2009 tarihinde, ağırlıklı olarak Kürtçenin Kurmanci lehçesi ile yayın yapan TRT 6 yayın hayatına başlamıştır[50][51] ki kanalın açılışında dönemin Başbakanı Erdoğan Kürtçe başarı dileğinde bulunarak ilk kez açık bir şekilde Kürtçe konuşan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olmuştur.[52][53]
Türkiye'deki en büyük Kürt ayrılıkçı hareketi Kürdistan İşçi Partisi (PKK) Türkiye başta olmak üzere, Avrupa Birliği[54], ABD[55] ve NATO[56] da dahil olmak üzere 31 ülke ve bazı kuruluşlar tarafından terör örgütü kabul edilmektedir. Ayrılıkçı ve militan örgütlenmenin yanı sıra parlamenter seçimlere katılan çeşitli Kürt partileri de olmuş, bunların birçoğu PKK ile ilişkileri olduğu gerekçesiyle kapatılmış, bu siyasî geleneğin son partisi olan ve 2009 yılı itibarıyla hâlâ aktif olan Demokratik Toplum Partisi (DTP)ne de aynı gerekçeyle kapatma davası açılmıştır.[57]
İran
İran'dan bir Kürt kadını portresi; 19. yüzyılın sonları veya 20. yüzyılın başları.İran'da yaşayan Kürtler çoğunlukla İran, Irak ve İran Türkiye sınırında yaşamaktadırlar. Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı, İran Kürdistanı (Kürtçe: کوردستانی ئران Kurdistanî Iran) olarak da adlandırılan bölge[58] Batı Azerbaycan, Kürdistan ve İlam eyaletlerinin büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Gerek çeşitli Kürt hareketleri gerekse İran Irak Savaşı dolayısıyla kırsal kesimlerdeki Kürt nüfusunun azaldığını gözlemlenmiş olsa da ayrıntılı araştırmalaların yapılmamış olmasından ötürü net veya ayrıntılı bilgi mevcut değildir.[30]
Amerikan istihbarat kurumu CIA tarafından İran'da Kürt nüfusunun toplam nüfusun %7'sini bulduğu iddia edilmektedir ki aynı kuruma göre İran nüfusunun 66.429.284 olduğu göz önünde bulundurulursa bu rakam (%7) 4 milyon 650 bin civarı bir sayı vermektedir.[59] Bazı tahminlerse 8 milyon civarındadır.[30]
İran'da diğer başka ülkelerden, örneğin Türkiye'den, farklı olarak Kürt kimliği reddedilmemiş, bununla birlikte Farsî kimlik üst kimlik olarak vurgulanmış ve Kürt kimliği Fars kimliğine oranla daha alt bir kimlik olarak sunulmuştur.[60] Örneğin üst İranî kimliği vurgulamak adına Kürtçe sıklıkla Farsçanın bir lehçesi olarak sunulmaktadır.[60] Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı diğer bölgelerden farklı olarak İran'daki Kürtlerin özel bir yönü de İranlıların Şiiyken, Kürtlerin genelinin Sünni olmasıdır. Nitekim bu farklılık İran'daki Kürt kimliği açısından önemli bir yer tutmaktadır.[60] Bununla birlikte özellikle Kermanşah'ta yaşayan Kürt nüfusun önemli bir kesimi Şiidir; yine de bunlar genel Kürt nüfusta azınlık teşkil etmektedirler ve Sünni Kürtler Kürt nüfusun yaklaşık u'i oluşturmaktadırlar.[61]
İran'daki Kürtler ile özellikle Irak'taki Kürtler arasında önemli bir etkileşim söz konusu olmuş, bu özellikle kendisini edebiyat ve dil açısından ortaya koymuştur.[61] Benzeri bir etkileşim Türkiye'deki Kürtler ile mümkün olmamıştır; bunun en büyük sebebi İran'daki Kürtlerin ve Irak'taki Kürtlerin büyük kısmının aynı güney Kürtçe lehçesini konuşuyor olmaları ve Kürtçeyi Arap alfabesiyle yazıyor olmalarıdır; Türkiye'deki Kürtlerde farklı bir kuzey lehçesi yaygın olduğu gibi Kürtçe Latin harfleriyle yazılmaktadır.[61] 1940'lardan bu yana Kürtçe İran'da resmî anlamda yasak olsa da İran'da Kürtçe, özellikle de bazı İranlı radyoların kısmen Kürtçe yayın yapmaları gibi etkenler sebebiyle, gelişimini sürdürmüş, çeşitli Kürtçe yayınlar gizlice yayımlanmıştır.[61]
İranlı Kürtler ve İran'da Kürt kültürünün gelişimi açısından önemli bir nokta da Mahabad Cumhuriyeti veya Kürdistan Cumhuriyeti olarak anılan 1946–1947 yılları arasında varlığını sürdürmüş kısa süreli bir Kürt devletidir. Her ne kadar cumhruiyet Ocak 1946'da ilan edilmiş[61] olsa da bölge 1942 yılından beri Kürtlerin etkisi altındaydı ve Kürt komiteler çeşitli yönetimsel fonksiyonları karşılamaktaydı.[60]
1970'lerdeki devrimci hareketlerin birçoğu Kürtlere ve Kürtlerin hak taleplerine olumlu yaklaşmış,[61] Kürtler bu devrimci hareketlere destek vermiş ve bazı aşiret liderlerinin dışında Kürtlerin çoğunluğu 1979'daki devrimi de desteklemişlerdir.[62] Bununla birlikte devrim sonrasında Kürtlerin hak ve özgürlükleri durumunda bir değişiklik olmamıştır.[62]
İran'daki aktif ana Kürt partileri, federal bir İran'ı ve bu bağlamda Kürt ulusu haklarının ve kimliğinin tanınmasını savunan İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP) ve Marksist Kürt İşçileri Devrimci Örgütü (KOMALA)dır. Her ne kadar iki partinin görüşleri birbirinden farklı da olsa ikisi de şu anki rejim karşıtıdır. İran dahil bölgede Kürtlerin yaşadığı birçok ülkede aktif faaliyet gösteren bir başka Kürt örgütlenme ise, özellikle Türkiye'de aktif olan PKK ile yakınlığıyla bilinen, ayrılıkçı Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK)dir ki bu örgüt 2009 yılında ABD'deki Obama yönetimi tarafından terörist örgüt olarak adlandırılmıştır ve böylece terör örgütlerine uygulanan yaptırımlar kapsamına alınmıştır.[63]
Suriye
Suriye'deki Kürt nüfusu genellikle Suriye-Türkiye ve Suriye-Irak sınırlarına yakın bölgelerde, örneğin Kürtçe Sere Kaniye olarak anılan Ayn el-Arab ve Kürtçe Çiyayê Kurmênc olarak anılan Cebel el-Ekrad ("Kürtlerin Dağı") bölgelerinde, yaşamaktadır.[30][60] Birçok farklı kurum ve uzmanın tahminine göre nüfus 1 ila 2 milyon arasındadır.[64][30][60]
Suriye hükûmeti yaklaşık 120.000 kadar Kürdü Kasım 1962'de yapılan özel bir nüfus sayımında "Türkiye'den ülkeye yeni girmiş yabancılar" olduklarını öne sürerek sayım dışı tutmuş ve Suriye vatandaşlığından ayırmıştır ki o zamandan beri birçok Suriyeli Kürt vatandaş haklarına sahip değildir ve Suriyeli kimliği, vatandaşlığı kendilerine verilmemektedir.[60][65][66] Vatandaşlık haklarına sahip olmayan, sayılarının yaklaşık olarak çeyrek milyon civarında olduğu düşünülen bu Kürt nüfusun yasal olarak evlenme, mülk edinme veya eğitim görme gibi hakları bulunmamaktadır.[66] Aynı zamanda Kürt bölgesini Araplaştırmak için bir Arap Kuşağı inşa edilmeye çalışılmış, 1963'te Baas Partisi hükûmeti "Cezire'nin Araplığını koruma" sloganını kullanarak Araplaştırma politikasını sürdürmüştür.[67][60] Örneğin; 1975 yılına gelindiğinde Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Cezire bölgesinden 300.000 kadarlık bir Kürt nüfus yerlerinden olmuştur.[66] Bunların dışında Kürt kültürüne yönelik de birçok devlet müdahalesi ve yasak söz konusudur; Kürtçenin yayınlarda kullanılması, resmi olarak konuşulması veya yazılması, öğrenim dili olması veya iş mekanlarında konuşulması yasaktır.[60] Her ne kadar uygulamada aksaklıklar yaşansa da, 1988 yılında düğünlerde Arapça olmayan şarkıların söylenmesini ve çalınmasını yasaklayan bir yasa çıkmıştır.[60]
Her ne kadar Suriye'deki ilk Kürt partisi olan Suriye Kürdistan Demokrat Partisi 1957 yılında kurulmuş olsa ve yasal olmamalarına, tanınmamalarına rağmen bugün birçok parti varlığını sürdürüyor olsa da Suriye'deki Kürt hareket ile Türkiye ve Irak'taki arasında büyük fark vardır.[65][60] Suriye'deki hareketin çoğunluğu Suriye devletinin baskısıyla ayrılıkçı bir tondan özellikle uzak durmuşlardır;[65] Türkiye ve Irak'taki Kürt hareketlerinin daha güçlü olması da Kürt halkından desteğin Suriye'dekilerden ziyade komşu ülkelerdeki Kürt hareketlerine kaymasına sebep olmuştur.[65] Türkiye ve Irak ile karşılaştırıldığında Suriye'deki Kürt siyasal hareketinin oldukça zayıf olduğu ve diğer iki ülkeye oranla çok daha az ayrılıkçı unsur çıkardığı söylenebilir.[66]
Irak
Bir ABD askeri ile Kürt peşmerge; Kürt Özerk Bölgesi başkenti Erbil'in dışı, Ağustos 2005.
Türkiye sınırına yakın bir tarlada çalışan Iraklı Kürt köylüler.Özerk bölgeyle beraber Irak genelinde Kürt nüfusu Amerikan istihbaratı CIA'ye göre toplam nüfusun -20'lik bir kısmını oluşturur ki bu da, aynı kaynağın 2009 yılı için verdiği toplam Irak nüfusu (28.945.657) ile karşılaştırıldığında 4.341.848 - 5.789.131 arası bir Kürt nüfusa işaret eder.[68] Bazı tahminlerse yaklaşık 5,2 milyon civarındadır.[30]
Irak'ta Kürt nüfusunun geneli Irak Kürdistan Özerk Bölgesi sınırları dahilinde yaşamaktadır; Irak'ın kuzeyinde bulunan bu bölgede yaşayan Kürt nüfusun toplamda 3 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.[30] Geri kalan Kürt nüfusun büyük bir kısmı Bağdat'ta yaşamaktadır.[30] 1991 yılından beridir Bağdatlı Kürtler, 2002 yılından beridirse süregelen savaştan ve savaş sonrası Sünni-Şii geriliminden zarar gören Arapların önemli bir kısmı tehlikeden uzaklaşmak için Özerk bölgeye göç etmiş, bu sebeple Özerk bölgenin nüfusunda değişiklikler meydana gelmiştir.[69][70]
Kürtler 20. yüzyıl boyunca Irak'taki önemli bir siyasi ve sosyal güç olmuş, I. Dünya Savaşında yenilen Osmanlı Devleti'nin çekilişinden sorna 1919'da Mahmut Berzenci önderliğinde ayaklanmış, Irak'ın Birleşik Krallık Mezopotamya Mandası yönetim altındayken 1920'da Berzenci kendini "Kürdistan Şahı" ilan etmiş ve birkaç kez ayaklanmış (1923 ve 1932'de), bu ayaklanmalar güç kullanılarak bastırılmıştır. Bu ilk dönemle birlikte Irak Kürtleri arasında özellikle Barzani aşireti öne çıkmış ve Irak'taki Kürt halkının hakları ve bağımsızlığı için çalışmıştır. Nitekim bu çalışmaları yüzünden aşiretin etkili lideri Mustafa Barzani 1945'te sürügne gönderilmiş, Barzani bir süre İran'daki Kürt Mahabad Cumhuriyeti'nde kalmış, bu devletin 1946'da son bulmasıyla SSCB'ye geçmiştir. 1958'de Irak'ta yaşanan darbe sonrası darbeyi gerçekleştiren Abdülkerim Kasım Kürtlerin siyasi gücünü kullanmak amacıyla, belirli bir oranda otonomi sözü vererek Barzani'yi Irak'a geri davet etmiş, fakat sonrasında otonomi sözünün gerçekleştirilmemesi üzerine Kürtler ile Irak yönetimi arasında yeni çatışmalar patlak vermişti. Her ne kadar bu arada başka darbeler yaşansa ve zaman zaman çeşitli ateşkesler imzalansa da genel olarak anlaşmazlık ve çatışmalar devam etmiştir. 1968'de Baas Partisi'nin darbeyle iktidara gelmiş, bir süre Kürt hareketi ile olan çatışmaları sürdürseler de sonunda barış imzalamayı seçmişlerdir. 1974'te Irak yönetimi Kürtlere karşı yeni bir saldırıya geçmiş, bu sefer İran ile anlaşarak İran'ın daha önceden Kürtlere yapmakta olduğu yardımı da sonlandırmıştır. Bunun karşısında Barzani birçok yandaşıyla birlikte İran'a kaçarken Kürt hareketten birçok kişi de toplu olarak teslim olmuştur. Özellikle bu dönemde Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı birçok bölge, özellikle de petrol zengini olan bölgeler, devlet eliyle Araplaştırılmıştır. Örneğin 1978-1979'da 200.000 kadar Kürt zorla ülkenin başka yerlerine sürülmüşlerdir.[71]
Irak Kürt Ulusal Halk Dansı Topluluğu'nun bir dans gösterisi. 2007.
Kürt Özerk Bölgesi'nden bir öğrenci. 2007.Irak yönetiminin Kürt karşıtı politikaları 1980'lerle birlikte hız kazanmış, İran Irak Savaşı sırasında da şiddetli bir şekilde devam etmiş, 1986'da başlayan ve 1989'da son bulan Enfal Operasyonu dahilinde 100.000 ile 150.000 (ve daha fazlası) civarında Kürdün katledildiği tahmin edilmiş,[60][72] Kürt halka karşı kimyasal silahlar kullanılmıştır;[73] örneğin Halepçe Katliamı olarak da anılan ve Mart 1988'de gerçekleşen Halepçe'ye zehirli gaz saldırısında 3200-5000 kişi olay anında ölmüş, 7000-10000 kişi yaralanmıştır.[72] Birinci Körfez Savaşı sonrasın 1991'deki ayaklanmalarla birlikte, 1970'den beri kâğıt üzerinde geçerli olan Kürt Özerk Bölgesi de facto olarak da özerklik kazanmış, BM'nin koruması altına girmiştir. Bununla birlikte 1990'larda bölgedeki güçlü iki Kürt partisi Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği arasındaki gerginlikler tırmanmış ve iç çatışma gerçekleşmiştir. Bu çatışmalar gerek çeşitli programların olumlu etkileri gerekse ABD'nin doğrudan müdahaleleri ve arabuluculuğu ile birlikte 1998'de sona ererken,[74] petrolden gelen kazanç bölgenin refah düzeyinin artmasına sebep olmuştur.[75]
Bahar 2003'de başlayan İkinci Körfez Savaşı'nda Kürt peşmergeler Çokuluslu Koalisyon Güçleriyle birlikte yer almış, savaş sonrası oluşan Irak hükumetinde Kürtler önemli bir rol oynamış ve 2009 itibariyle Irak Başkanı önde gelen Kürt politikacı Celal Talabani'dir. Savaş sonrasında Kürdistan Özerk Bölgesi ülkenin kalanına oranla oldukça stabil bir siyasi ve sosyal atmosfere sahip olmuş ve bazılarınca "Irak'ın İsviçresi" olarak anılmıştır.[76] Gerek bölge gerekse bölgenin başkenti Erbil birçok sosyal ve ekonomik gelişmeye konu olmuş, örneğin inşaat sektöründe patlama yaşanmıştır.[76][77][78] Bölgede 2003'den beri birçok üniversite açılırken, başta Kürtçe olmak üzere Kürt kültürünün çoğu unsuru üzerine birçok gelişme kaydedilmiş, sayısız etkinlik yapılmıştır örneğin 2005 yılı itibariyle bölgedeki beş devlet üniversitesi Kürtçe eğitim vermektedir.[79]
Ermenistan
Kafkas Dağlarında Kürt süvariler, 1915.Ermenistan'da Amerikan istihbaratı CIA'ye göre Ermenistan nüfusu 2009 itibarıyla tahminen 2.967.004 iken, Kürt nüfûs bunun %1,3'ünü oluşturur ki bu da 38.571 gibi bir sayıya tekabül eder. Ermenistan'daki Kürt halkının çoğunluğu Yezidilerden oluşmaktadır. [80] Bununla birlikte, Sovyetler Birliği'nin dağılımı sonrası Ermenistan'daki Kürtlerin kültürel imtiyazlarının ellerinden alınması sonucu bölgede süregelen bir göç eğilimi gözlemlenmiştir ve yıllar içerisinde Ermeni Kürtlerinin büyük bir bölümü Ermenistan'ı terk etmiş, özellikle Rusya ve Batı Avrupa'ya göç etmiştir.[30][81]
Afganistan
Kürtler, zamanında Safevi hükûmdarı Şah Abbas tarafından binlerce Kürdün sürgüne gönderildiği İran'ın kuzeydoğusunda kalan bölge başta olmak üzere, günümüz Afganistan sınırlarındaki bölgelerde 1500'lerden beri yaşamaktadırlar.[82] Zamanında sürgüne gönderilmişlerin çoğunluğu nihayetinde Afganistan'ın içlerine ilerlemiş, Herat ve diğer batı Afganistan şehirlerine yerleşmişlerdir. 16. yüzyılda Afganistan'daki Kürt kolonilerinin nüfusu on binleri bulmaktaydı.[61] Bazı Kürtler Afganistan içerisinde yüksek siyasî makamlara erişmişlerdir; örneğin Ali Mardan Han 1641 yılında Kabil valisi olmuştur.[83] Bölgedeki Kürtler, Afganlalıların Safevi hükûmdarlarıyla olan ihtilaflarında Afganlıların yanında almış, daha sonraları diğer bölgesel güçlerle olan ihtilaflarda da bu tutumu devam ettirmişlerdir.[84] Günümüzde Afganistan'da yaşayan Kürtlerin sayılarına dair kesin bir rakam söz konusu değildir; bununla birlikte Paris Kürt Enstitüsü takriben 200.000 civarında Kürt bulunduğunu iddia etmektedir.[9] Afganistan Kürtlerinin Kürtçeyi muhafaza edip etmedikleri ise bilinmemektedir.
Kürt diasporası
Kürt diasporası Kürdistan olarak anılan ve Orta Doğu'da bulunan coğrafî bölge dışındaki Kürt topluluklarını tanımlamaktadır ve genel olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırlarında kalan coğrafî bölgedeki özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru gelişen siyasî çatışmalar ve ihtilaflar sebebiyle gerçekleşen göçlerin bir sonucudur.[14]
Göçler sonucu oluşan Kürt diasporası özellikle Batı Avrupa'da yoğunluktadır; Batı Avrupa dışında özellikle Orta Doğu'nun farklı bölgelerinde (Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Kürdistan bölgesi hariç), Orta Asya ve Kuzey Amerika'da kayda değer Kürt toplulukları bulunmaktadır.[30][14]
Almanya'nın Hamburg kentindeki bir Kürt mitinginden görüntü; 1996.Paris Kürt Enstitüsü'nün verdiği verilere göre Almanya'da 500.000 - 600.000, Fransa'da 100.000 - 120.000, Hollanda'da 70.000 - 80.000, İsviçre'de 60.000 - 70.000, Belçika'da 50.000 - 60.000, Avusturya'da 50.000 - 60.000, İsveç'te 25.000 - 30.000, Birleşik Krallık'ta 20.000 - 25.000, Yunanistan'da 20.000 - 25.000, Danimarka'da 8.000 - 10.000, Norveç'te 4.000 - 5.000, İtalya'da 3.000 - 4.000, Finlandiya'da 2.000 - 3.000, Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 15.000 - 20.000 ve Kanada'da 6.000'i aşkın Kürt yaşamaktadır.[9] Diasporalar Ansiklopedisi (Encyclopedia of Diasporas) de diaspora dağılımını, Paris Kürt Enstitüsü'nün sayılarına benzer sayılarla ifade etmiştir.[14] Orta Doğu'da, Lübnan ve İsrail'de de kayda değer Kürt toplulukları yaşamakta[30], Lübnan'daki Kürtlerin sayısının 75.000 - 100.000 arasında olduğu,[14] İsrail'deki Kürt Yahudilerin sayısınınsa yaklaşık olarak 100.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.[30] Ayrıca 20. yüzyılın ikinci yarısında Sovyetler Birliği sayıları 500.000 olduğu sanılan bir Kürt topluluğuna ev sahipliği yapmaktaydı; bununla birlikte Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası bölgedeki Kürt toplulukları, gerek bölge içinde gerekse bölge dışında, farklı yerlere göç etmişlerdir. Bunun başlıca sebepleri arasında Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası yaşanan Kafkaslarda oluşan bağımsız cumhuriyetlerdeki, özellikle de etnik temellere dayanan, silahlı çatışmalar büyük bir rol oynamıştır.[30] Bugün büyük bölümü göçmüş olan Ermeni Kürtleri'nin yanı sıra Azerbaycan, Kırgızistan, Gürcistan gibi ülkelerdeki Kürtler de büyük oranda göçme eğilimindedirler; bölgede göç alan ülkelere örnek olaraksa Kazakistan ve Rusya verilebilir.[30] Bugün bölgedeki Kürt toplulukları hakkında az sayıda güvenilir bilgi bulunmaktadır.[30]
Özellikle Avrupa'daki ilk Kürt topluluklarının geçmişi daha erken dönemlere dayandırılabilse de, genel olarak Kürt diasporası özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan birçok siyasî gelişme, silahlı ihtilaf, savaş, şiddet olayı ve yıkım sebebiyle olmuştur. Örneğin, 1946'da Kürt Cumhuriyeti'nin İran tarafından mağlup edilmesi sonrasında bölgedeki birçok Kürt Irak'a ve Sovyetler Birliği'ne kaçmıştır. 1950'lerde gerçekleşen, 1953 tarihli İran'daki darbe ile 1958 tarihli Bağdat'ta gerçekleşen mültecilere yol açmış; İran'daki sonrasında bazı Kürtler Sovyetler Birliği'ne ve Doğru Avrupa'ya kaçarken, Bağdat'taki sebebiyle bazı Kürtler Birleşik Krallık'a ve İran'a kaçmıştır. Sonrasında özellikle bağımsız bir Kürt devletini hedefleyen hareketlerin yenilgisi sonucu birçok Kürt Avrupa ve Kuzey Amerika gibi bölgelere, Batı'ya iltica etmiştir. Sayılarının 200.000 civarı olduğu tahmin edilen bu mülteci gruplarının Batı'daki Kürt diasporasının temelini oluşturduğu ve ilk kalıcı Kürt toplulukları olduğu düşünülmektedir.[14] 1990'lara doğru Irak'taki Kürt köylerinin yıkımı da Kürt diasporasının gelişiminde önemli bir rol oynamış birçok Kürt ülke dışına çıkmıştır. Türkiye'de 1980 Askerî Darbesi ve sonrasında ortaya çıkan ve etkinliğini hâlen koruyan Kürt ayrılıkçı hareketi ve bu ortaya çıkan çatışmalar ve şiddet olayları sonucu birçok Kürt başta Avrupa olmak üzere Batı'ya göç etmiştir.[14] Aynı zamanda gerek zorunlu şehirleşme gerekse şiddet olayları sebebiyle ülkesi içinde yerinden edilen kişilerin sayılarının 1.7 milyon[85] ile 2,5 - 3 milyon[86] arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Genel olarak Kürt topluluklarının yaşadıkları ülkelerdeki asimilasyonuna yönelik çabalar Kürt topluluklarında birçok karşıt hareketin doğmasına sebep olmuş, meydana gelen şiddet olayları ve çatışmalar, İran'da 1979'dan, Türkiye'de ise 1984'ten bugüne kadar varlığını korumuş ve korumaya devam etmekteyken Irak'ta 1961'den 2003'e kadar varlığını sürdürmüştür.[14]
Bununla birlikte Kürt diasporasının oluşumundaki tek faktör tarihî coğrafî bölgelerindeki ihtilaflar ve siyasî gelişmeler değildir: özellikle ekonomik sıkıntılar ve dünya ekonomisindeki çeşitli olaylar Kürt diasporasının oluşumunda önemli bir yere sahip olmuş; örneğin 1960'larda Batı Avrupa'da gerçekleşen ekonomik patlama bölgeye birçok Kürt topluluğun göçmesine sebep olmuştur.[14]
Kürt müzisyen Şivan Perwer'in İsveç'teki bir konserinden görüntü.
İsveçli Kürt pop şarkıcısı Darin Zanyar.Kürt diasporası Kürt kültürüne önemli katkılarda bulunmuş, özellikle 1990'larla birlikte açılan Kürt yayın kuruluşlarıyla birlikte Kürt medya kültürünün temellerini atmıştır. Bununla birlikte Kürt diasporasındaki farklı yayınlar ve etkinlikler sıklıkla bu yayın ve etkinliklerin başındaki Kürt gruplardan etkilenmiştir. Kürt kültürünün farklı ülkelerin sınırlarındaki Kürt topluluklarının o ülkedeki eğilimler sebebiyle farklı birçok eğilimi içinde barındırması bu açıdan önemlidir; örneğin birçok Kürt dili lehçesinin mevcut olmasının yanı sıra Kürt dilleri, farklı ülkelerde, farklı alfabeler tercih edilerek yazılmaktadır. Latin harflerini kabul etmiş ve resmî dili olan Türkçe için Latin harflerinin kullanan Türkiye'deki Kürtler de Kürt dili için Latin harflerini kullanma eğilimindeyken, tam tersinin söz konusu olduğu İran ve Irak'taki Kürtler daha ziyade Arap harflerini kullanırlar. Bunun Kürt diasporasının etkinliklerindeki bir dışavurumuna şu örnek verilebilir: Birleşik Krallık'ta, 1995'te kurulmuş olan Med-TV, büyük oranda Türkiye kökenli Kürtlerin yönetiminde olmasının bir sonucu olarak, Kurmanci lehçesini ve Latin harflerinin kullanımını benimsemiştir.[14] Diasporanın bölündüğü devletlerin de yardımlarıyla Kürt diasporası birçok kültürel yayının kaynağı olmuş, bu hususta genellikle Orta Doğu'daki ana Kürt topluluklarını geçmiştir. Örneğin İsveç'te 1971 ile 1997 tarihleri arasında Kurmanci dilinde 402 eser basılmıştır.[87] Bunda Orta Doğu'daki ana Kürt toplulukları üzerindeki çeşitli kültürel baskıların da etkisi olmuştur; örneğin Kürt diline dair çeşitli yasaklar Türkiye ve Irak gibi ülkelerdeki Kürt dilindeki yayınların önünü kesmiştir. Bununla birlikte 1990'lardan itibaren bu yasakların bertaraf edilmesi tersi yönde etki etmiş ve Türkiye ve Irak'ta Kürt dilindeki yayınların sayıları artarken, diasporanın bazı yayınlarının düştüğü veya yayın merkezlerinin Orta Doğu'ya taşındığı bile gözlemlenmiştir.[14]
Kürt sosyal yapısı Kürt diasporasında da etkinliğini sürdürmüştür. Ayrıca Kürt diasporasının oluşum sürecinde, farklı zamanlarda farklı sosyal gruplardan Kürtlerin ülkelere gelmesi önemli bir konudur. Örneğin 1970'lerin ortalarına kadar Batı'daki Kürt diasporasının çoğunluğu ya işçi statüsüyle gelmiş kişilerdi (Almanya'daki "konuk işçi" olgusu) ya da siyasî mültecilerdi ki bu ikinci grup, yani siyasî mülteciler, sıklıkla orta sınıf mensubu kimselerdi. Bununla birlikte 1970'lerin ortalarından itibaren bir değişim başlamış, örneğin çiftçiler ve bunların yanı sıra bir dönem gerilla olarak savaşmış kişiler de bölgeye gelmiş ve büyük ölçüde diasporanın oluşum sürecine katılmıştır.[14] Batı medyasında dikkat çekmiş ve birçok kere konu edilmiş bir başka konu da ataerkil Kürt sosyal yapısının Kürt diasporasındaki çeşitli sonuçlarıdır; örneğin özellikle kadına karşı şiddet ve namus cinayetleri Batı'da tartışma konusu olmuştur.[14] Benzeri sosyal yapıya sahip diğer azınlıklarda da[88], örneğin Türklerde[89][90], benzeri namus cinayetleri gerçekleşmiş ve bunlar da Batı medyasında yankı bulmuştur.
Feleknas Uca, Almanya'dan Avrupa Parlamentosu milletvekili.
Avrupa
Kürt diasporasının en büyük bölümünü Avrupa'daki Kürt toplulukları oluşturmaktadırlar. Kıta Avrupası'ndaki Kürt diasporasının yaklaşık U'nin Türkiye'den gelmiş göçmen ve mültecilerden oluştuğu tahmin edilmektedir.[30] Kıta Avrupası'ndaki Kürt diasporasında Türkiye kökenliler yaygınken, Birleşik Krallık'taki Kürt topluluğu büyük oranda Iraklı Kürtlerden oluşmaktadır.[30]
Avrupa'daki Kürt topluluklarının kökeni 19. yüzyılın sonlarına kadar sürülebilir; örneğin başlangıçta 1898'de Kahire'de kurulmuş olan ilk Kürt gazetesi, Kürdistan, çeşitli baskılar sonucu Cenevre'ye daha sonra da Birleşik Krallık'a taşınmıştır.[14] Bununla birlikte Avrupa'daki Kürt varlığı küçük sayılarda kalmış, 20. yüzyılın ilk dönemlerinde de etkin bir sayıya ulaşılmamıştır. Bununla birlikte zamanla Avrupa'daki sayıları artan Kürt topluluğu özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında bölgede etkin bir azınlık haline gelmiş örneğin 1948'ten itibaren bir süre boyunca Paris'te Bulletin du Centre d'Études Kurdes isimli yayını yayımlamıştırlar.[14] 1960'lardaki Avrupa ekonomisinin büyümesiyle birlikte başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesine birçok Kürt işçi olarak gitmiş ve yerleşmiştir. Avrupa'daki Kürtlerin sayısı, diğer yerlerdeki Kürt diasporası gibi, Orta Doğu'daki çeşitli sebeplere dayanan, birbiriyle bağıntılı veya bağıntısız birçok şiddet olayı, savaş ve yıkım sebebiyle sonraki yıllarda giderek artmıştır. Zaman içinde Avrupa'daki Kürt diasporası birçok kültürel ve siyasî faaliyette bulunmuş, örneğin çeşitli TV kanalları kurmuş, büyük konserler gibi sanatsal etkinlikler tertip etmiş ve Avrupa siyasî arenasında yer almışlardır. Örneğin Kürt siyasetçi Feleknas Uca Almanya'dan Avrupa Parlamentosu milletvekili olmuştur.
Kuzey Amerika
ABD ve Kanada'da 22-27 bin dolaylarında Kürt yaşamaktadır; bunların çoğunluğu (yaklaşık 15-20 bini) ABD'de ikâmet etmektedir.[14] Kuzey Amerika'da yaşayan Kürtler kendilerini bu bölgede temsil etmek adına, 1988 yılında, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak Kuzey Amerika Ulusal Kürt Kongresi'ni (Kurdish National Congress of North America) kurmuşlardır. Benzeri bir şekilde Kuzey Amerika'da yaşayan genç Kürtleri temsil etmek ve bu gençlere yönelik faaliyetlerde bulunmak adına kâr amacı gütmeyen bir başka örgüt, Kürt Amerikan Gençliği (Kurdish American Youth) kurulmuştur. Bunların dışında Kuzey Amerika'da bulunan Kürtler, Avrupa'dakiler gibi, çeşitli medya organları, örneğin Kürt bakış açısını ve haberlerini yansıtan çeşitli internet siteleri gibi, kurmuşlardır.
Orta Asya
Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında Kafkaslardaki Kürtlerden bir kısmı Orta Asya'daki devletlere göç etmiş, Orta Asya'daki devletlerde hâli hazırda bulunan Kürtlerde de çeşitli göç eğilimleri gözlenmiştir.[30] Bugün Orta Asya'daki çeşitli devletlerde bulunan Kürtlerin toplam nüfusunun 100 bini aştığı tahmin edilmektedir; Kazakistan'da 30 bin civarı, Türkmenistan'da 50 bin civarı, Kırgızistan'da 20 bin civarı, Özbekistan'da 10 bin civarı, Tacikistan'da ise 3 bin civarı Kürt nüfusun bulunduğu düşünülmektedir.[14] Bununla birlikte net sayılar tartışmalıdır; örneğin Kazakistan'da resmî olarak 46 bin civarında Kürdün yaşadığı belirtilir, fakat ülkedeki Kürt topluluğu sayılarının bunun çok üzerinde olduğunu iddia etmiştir.[91]
Uzak Doğu
Bazı Kürtler Türkiye'deki şiddet olaylarından dolayı[92] Japonya'ya sığınmışlardır. Ancak şimdiye kadar Japonya hükûmeti tarafından siyasi mülteci olarak kabul edilen Türkiye kökenli Kürt yoktur. "Warabistan" olarak anılan Saitama İli (埼;;玉;;県;; Saitama-ken) Warabi kenti (蕨;;市;; ;;Warabi-shi)nde yoğun olarak oturmaktadırlar.[93]
Türkiye hükûmeti resmî yerlerde Kürtçe'nin konuşulmasını yasaklamış ve Kürtlere karşı sert davranmıştır[94]. Bu durumdan tehlikesini hisseden Ahmet Kazankıran 1990'da Japonya'ya gelmiş ve daha sonra ailesini de yanına aldıktan sonra Japonya hükûmetine üç kez mülteci olarak kabul edilmesi için başvurmuştur. Ancak mülteci statü tanınmadığı için UNHCR'a başvurup "mandate refugees" olarak tanınmıştır. Fakat Japonya hükûmeti bu statünü tanımadığı için Kazankıran ailesi 2004'te Tokyo'da bulunan Birleşmiş Milletler Üniversitesi'nin önünde oturma eylemini başlatmıştır.[95] Ocak 2006'da Yeni Zelanda sığınma hakkını tanıdığı için ailece oraya yerleşmiştir. Ancak Ramazan, Türkiye'de askerliğini bitirdikten sonra 13 Mart'ta Yeni Zelanda'ya gidebilmiştir.
Dil
Ana madde: Kürtçe
Kürtçe konuşulan bölgeler.Kürtçe, Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İrani kolunun kuzey-batı İrani grubuna ait bir dildir. Her ne kadar çeşitli bilim adamları ve Kürt milliyetçileri çağdaş Kürtçenin, İran-öncesi öncesi kalıntılara sahip olacağını umut etmiş veya iddia etmiş olsalar da, bilimsel olarak bunu gösteren hiçbir kanıt bulunmamaktadır.[96] İranî diller, özellikle de Kürtçe uzmanı olan David MacKenzie, çeşitli fonolojik tahliller sonrasında, Kürtçeyi köken açısından proto-Beluci ve Farsça arasına koyar ve Kürtçe ile Beluci dili arasında yaptığı karşılaştırmalarla, proto-Kürtçenin Güney Farsçası ile oldukça yakın temas halinde olduğunu ileri sürer[96]
Kürtçe, dünyada tahminen 16[97][98][99]-26 milyon[100] insan tarafından konuşulmaktadır. Encyclopaedia Britannica'ya göre Kürtçenin iki ana lehçesi vardır: kuzey lehçesi olarak Kurmanci ve merkez lehçesi olarak Sorani.[101] Oxford'un yayımladığı Uluslararası Dilbilim Ansiklopedisi (International Encyclopedia of Linguistics) de bu şekilde bir ayrıma gitmiştir.[102] Kurmanci özellikle Musul'dan Kafkaslara doğru olan bölgede yerleşmiş Kürt halkları tarafından konuşulurken, Sorani Urmiye'den Kürdistan coğrafî bölgesinin daha güneyde kalan bölgelerine kadar uzanan bir coğrafyada yoğunluktadır. Aynı kaynağa göre, Zazaca ve Goranice de Kürtçenin alt-lehçeleri sayılırlar.[101] Bununla birlikte, hangi dillerin Kürtçenin lehçesi kabul edilip edilemeyeceği tartışma konusu olmuştur. Örneğin, bazı kaynaklara göre Zazaca bir lehçe değildir.[103]. Zazacayı Kürtçe lehçesi olarak ele alanlar genelde Goranice ile birlikte üçüncü bir lehçe kolu, güney lehçe kolu gibi görürler.[104] Ortaya atılmış Güney Kürtçe lehçeleri gruplandırmalarından biri de şöyledir: Kelhuri, Feyli ve Goranice. Zazacadaki durumun bir benzeri Goranice için de geçerlidir; Goraniceyi Kürtçenin bir lehçesi olarak değil de ayrı bir dil olarak gören dilbilimci mevcuttur.[96]
Kürtçenin en yaygın konuşulan lehçesi olan Kurmancinin yaklaşık olarak 15-17 milyon kişi tarafından konuşulduğu tahmin edilmektedir.[105] Türkiye başta olmak üzere Suriye, Ermenistan ve Azerbaycan gibi ülkelerde yaşayan Kürtlerin ve bu ülkelerden göçmüş olan Kürt diasporasının çoğunluğu Kurmanci konuşur. Kurmanci ayrıca İran ve Irak'taki Kürt topluluklarında nadiren konuşulur; Irak ve İran'daki Kürtlerin çoğunluğu Sorani lehçesini konuşmaktadır. Sorani lehçesinin Irak'ta yaklaşık olarak 4-6 milyon kişi tarafından, İran'da ise yaklaşık olarak 5-6 milyon kişi tarafından konuşulduğu düşünülmektedir.[105]
Kürtçe, Irak'ta resmî dil statüsü kazanmıştır.[68] Suriye'de ise Kürtçe yasaklanmıştır ve örneğin Kürtçe yayın yapılması yasaktır.[106] İran'da resmî dil statüsüne sahip olmasa da yasaklı değildir; Kürtçe yayın üretilmesi serbesttir. Her ne kadar Kürtçe yerel gazete ve benzeri yayınlarda kullanılsa da, okullarda kullanılmamaktadır.[107][108] Bunun da etkisiyle, İran'daki bazı Kürtler ana dillerinde eğitim görmek amacıyla Irak'a gitmişlerdir.[109] Türkiye'de Kürtçe uzun yıllar yasaklı kaldıktan sonra 90'lı yıllarla birlikte yasaklar çok az da olsa gevşemiştir. Kürtçe Türkiye'de resmî dil statüsünde olmamasına[5] ve ülkenin ana yasasına göre Türkçe dışında herhangi dilin eğitimde kullanılmasının yasak olmasına[110] karşın, özel televizyonlarda çeşitli birçok sınırlamalar dahilinde Kürtçe yayın yapılmasına 2006 yılından itibaren izin verilmiş, 2009 yılında ise devletin resmî televizyonu olan TRT, 24 saat Kürtçe yayın yapan bir kanal (TRT 6) açmıştır.
Kürt edebiyatı
Ana madde: Kürt edebiyatı
Kürt edebiyatının başlangıcı tartışmalı ve muğlaktır zira İslam öncesi Kürt edebiyatına dair bilimsel bulgu ve bilgi bulunmamaktadır.[48] Bunun sebebi olarak bilim adamları çeşitli fikirler öne sürmüşlerse de kesin olarak düşünülen sebeplerden birisi Kürtlerin yaşadığı bölgenin coğrafî konumu sebebiyle Doğu ve Batı arasında kalması ve sıklıkla istilalara ve istilacılara sahne olması, birçok yıkım yaşamış olmasıdır.[48] Bununla birlikte, özellikle İslam sonrasındaki döneme dair bilgiler birçok Kürt yazarının varlığına işaret eder. Bu yazarların hepsi Kürtçe eserler vermemişlerdir; bölgenin kültürel çeşitliliğinin bir sonucu olarak diğer farklı etnik grupların yazarları gibi Farsça, Arapça ve zaman içerisinde Türkçe çeşitli eserler kaleme almışlardır.[111] Bunlara bir örnek, 13. yüzyılda yaşamış ve eserlerini Arapça kaleme almış olan Kürt tarihçi ve biyografi yazarı İbn el-Esir'dir.[48] Kürt edebiyatının erken dönemlerinde Kürtçeye ağırlık vermiş edebiyatçılara dair pek fazla bilgi bugüne ulaşmamıştır ve bu kişilere Kürtler hakkında yazılmış olan eski eserlerde pek rastlanmaz; örneğin Bitlisli Şeref Han'ın Kürt tarihini anlattığı Şerefname isimli eserinde herhangi bir Kürt şairine rastlanmaz.[112] Bazılarına göre Kürt edebiyatının ilk tanınmış şairi olan[108] ve 15. yüzyılda yaşamış olduğu düşünülen Ali Hariri'den Şerefname'de bahsedilmez; bununla birlikte 17. yüzyılda yaşamış olan tanınmış Kürt şairi Ahmed-i Hani kendisinden bahseder. Ahmed-i Hani'nin bahsetmiş olduğu diğer iki şair de Molla Ahmed-i Cezirî (Melayê Cizîrî; 1570-1640) ve Faki Tayran'dır (Feqîyê Teyran; 1590-1660). Sufi olan Ahmed Cezirî ismini memleketi olan Cizre'den almaktadır; nitekim yıllarca Cizre'deki Kızıl Medrese'de (Medresa Sor) ders vermiştir.[111] Divanı, Dîwanî Melayê Cezîrî, bugün hâlâ okunmaktadır ve 100'den fazla şiir, birkaç tane de rubai barındırır. Bugüne ulaşmış tek eseri olan divanı, yoğun Sufi imgeler taşır ve oldukça metafiziksel bir şiir örneği sunar ki şiirleri bu tür (metafiziksel konulu) yazında ünlü olan İranlı şair Hafız'ın eserleriyle karşılaştırılmıştır.[111] Ahmed-i Hani'nin zikrettiği bir diğer isim olan Faki Tayran Ahmed Cezirî ile aynı dönemde yaşamıştır ki bu iki şairin birbirleriyle tanıştığı bilinmekte, Hakkarili olan Faki Tayran'ın Cizre'de Ahmed Cezirî'den ders aldığı düşünülmektedir.[113] Eserlerinde özellikle Kürt folkloründen öğeler ağırlıkta olan Faki Tayran'ın Qewlê Hespê Reş (Siyah Atın Ölümü), Şêxê Senan (Senan Şeyhi) ve Qiseya Bersiyayî (Bersiyay'ın Öyküsü) adındaki eserleri en önemli yapıtlarıdır.[114] Faki Tayran'ın 17. yüzyılda Kürtler ile Safeviler arasında gerçekleşmiş olan Dimdim Savaşı'na dair eseri ise birçoğuna göre bu savaşın ilk edebî anlatısıdır ve bugün hâlen okunan epik bir eserdir.[115] Ahmed Hariri, Cezirî ve Tayran gibi isimleri, Kürt edebiyatının en ünlü eserlerinden olan,[116] Mem ü Zîn ("Mem ve Zin") isimli klasik, epik şiirinin önsözünde zikreden Ahmed-i Hani veya Ehmedê Xanî, Kürt edebiyatı açısından çok önemli bir rol oynamış ve genel kanıya göre eserlerinde Kürt bağımsızlığından bahseden ilk Kürt şairi olmuştur.[108] Şairin ünlü eseri Mem ü Zîn, Mem ile Zîn isimlerindeki iki aşığı konu eden bir mesnevidir ki Sufi öğeler de taşır.[117]
Çağdaş Kürt şairlerinden Şeyhmus Dağtekin.Bunların dışında, dinî bir akım olan Ehl-i Hakk tarafından tercih edilen Gorani dilinde (Goranicede) Kürt edebiyatı açısından önemli birçok eser kaleme alınmıştır. Özellikle bugünkü İran Kürdistanı'nda kalan bölgede etkin olmuş bağımsız Kürt liderleri Goraniceyi öncelemiştirler ki bu da bu dilde edebî eserlerin verilmesine ve bu dilde yazmayı tercih eden şairlerin türemesi yardımcı olmuştur; örnek olarak 14. yüzyılda yaşamış ve bu dilde eserler vermiş Molla Perişan (Mele Perîşan) zikredilebilir.[48] Nitekim bu dil etkinliğini uzun bir süre devam ettirmiş ve örneğin 19. yüzyılda yaşamış olan bir başka şair Molla Abdürrahim Mevlevi (1806-1881) de bu dilde eserler vermiştir. Ayrıca, Batı'da Süleymaniye ve çevresinde de 18. yüzyılla birlikte bölgedeki egemen Kürt siyasî isimlerin teşvikiyle Sorani dilinde edebî bir gelişim ortaya çıkmıştır.[48]
19. ve 20. yüzyıllarda Kürt edebiyatı, Kürt dili ile birlikte, özellikle yazılı Kürt edebiyatı, çok büyük bir ilgi ve gelişmeye sahne olmuştur. Bunda 19. yüzyılda temelleri atılan Kürt basınının önemli bir payı vardır.[48] İlk Kürt basın yayını, dergisi, Kürdistan Kahire'de 1898 yılında yayımlanmıştır.[48] Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kürtlerin yaşadığı toprakların Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırları içerisinde kalmasıyla birlikte Kürt dili ve edebiyatı farklı bir döneme girmiş ve her Kürt topluluğu içinde bulunduğu ülkedeki eğilimlerden etkilenmiş ve bu etkileşim dile ve edebiyata da yansımıştır. Örneğin Kürtçenin yazımında 1920'lere kadar Arap harfleri tercih edilmişken, 1920'lerle birlikte bölgedeki ülkeler Batıcı politikaları benimsemeye başlayınca, birçok Kürt topluluğu Latin harfleriyle Kürtçeyi yazmaya başlamışlardır.[14][48] Ek olarak, Kürt edebiyatının bu topraklardaki gelişim süreci ve Kürt edebî eserlerinin ortaya çıkması sıklıkla bu ülkelerdeki azınlık politikalarıyla doğrudan ilgili olmuş; örneğin zaman zaman bu ülkelerde Kürtçenin yasaklanmasıyla birlikte Kürt edebiyatının yavaşladığı, bu tip yasaklamaların kalktığı veya rahatladığı zamanlarda ise hızlı bir şekilde geliştiği ve yeni eserlerin ortaya çıktığı gözlemlenmiştir.[48][113][30] 20. yüzyılda Irak'ta Abdullah Süleyman (1904-1962) ve İbrahim Ahmed gibi isimler öne çıkarken, Suriye'de İkinci Dünya Savaşı sonrasında Suriye'nin bağımsızlığını almasına dek, başta Emir Celadet Bedirhan ve kardeşi Emir Kâmuran'ın gayretlerinin etkisiyle Kürt edebî faaliyetleri yoğunluğunu korumuştur.[48] İkinci Dünya Savaşı sonrası Suriye'de Kürtlerin haklarının birçoğunu kaybetmesiyle edebî faaliyetler de durma noktasına gelmiştir.[48] Türkiye'de Kürtçe yasağı sebebiyle uzun yıllar Kürt edebiyatında fazla çalışma yapılamamış olsa da, özellikle 90'larda siyasî iradenin Kürtçe üzerindeki yasakları kaldırması ve Kürtçe yayıncılığın rahatlamasıyla birlikte Kürt edebiyatı hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır.[14] Ayrıca çeşitli baskılar ve ihtilaflar sebebiyle Kürdistan bölgesinden ayrılıp başta Avrupa olmak üzere farklı yerlere göç eden Kürtlerden oluşan Kürt diasporası Kürt edebiyatı açısından 20. yüzyılda birçok önemli başarıya imza atmıştır.[48][108][14] Başta devletin azınlıklara basın ve yayın alanında maddî yardımlarda bulunduğu İsveç olmak üzere birçok Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde yaşayan Kürt toplulukları kendi basın yayın kuruluşlarını kurmuşlardır.[48][14] Zaroken Ihsan ("İhsan'ın Çocukları"), Helin ("Yuva"), Gundike Dono ("Dono Köyü") gibi eserleriyle tanınan Mahmut Baksi ve Tu ("Sen"), Mirina Kaleki Rind ("Yaşlı Rind'in Ölümü"), Siya Evine ("Yitik Bir Aşkın Gölgesinde") gibi eserleriyle tanınan Mehmed Uzun gibi tanınmış Kürt yazarları ortaya çıkmış ve örneğin bu iki yazar da İsveç Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu'nda yer almışlardır.[48] Çağdaş dönemdeki diğer bazı Kürt yazarlar ise şunlardır: Pîremêrd, Abdulla Goran, Osman Sabri, Şêrko Bêkes, Şeyhmus Dağtekin...
Kültür, sanat ve toplumsal yapı
Kürt kültürü ve sanatı Orta Doğu'da yüzyıllar boyunca gelişimini sürdürmüş, diğer millî kültür ve sanat anlayışlarıyla etkileşime girmiş, bununla birlikte asimile olmamış ve ayrı bir karakter ile kendisini bugüne kadar muhafaza etmiştir. Özellikle modern çağlarda herhangi bir ulusal veya devlet-destekli sanat projelerinin siyasî belirsizlikler sebebiyle mümkün olmaması, Kürt sanatının daha ziyade bireyler ve topluluklar eliyle yürümesine yol açmıştır.[118]
Kürt müziği ve dansı
Kürt kültüründe müzik ve dans çok önemli bir yer teşkil etmekte, özellikle Kürtler arasında yaygın olan dinî inançların ibadet ve kutlama şekillerinde müzik ve dans temel bir rol oynamaktadır. Örneğin Kürt kökenli bir inanç olan Ehl-i Hakk'ın temel ibadeti olan cem sırasında müzik ve yüksek sesle söylenen dua ve ilahîler çok önemli bir yer tutarken,[119] zikirleri sırasında da müzik ve dans temeldir.[120] Kürt dinî müziğinde özellikle def ve tamburun enstrüman olarak önemli bir yer tutar.[118]
Geleneksel Kürt dansı gösterisi.
Kürt kültüründe dinî karakterde olmayan dans ve müzik de mevcut ve yaygındır. Bayramlar, düğünler gibi her türlü kutlama ve şenlikte Kürtler dans eder ve şarkı söylerler. Kürtlerin bu folklorik danslarının onları komşuları olan diğer etnik kökenlere sahip Müslüman topluluklardan ayırt edebilmekte önemli bir etken olduğu belirtilmiştir.[17] Geleneksel Kürt danslarını birçoğu halk oyunu/halay tarzı olup, Balkanlar ve Orta Doğu'daki geleneksel halk oyunlarıyla benzerlik arz eder. Bunlardan bazıları dilan, sepe, geryandır.
Kürt müziği de, genel olarak Kürt kültürü gibi, bölgedeki komşu etnik grupların müzik kültürüyle etkileşime girmiş olsa da, Arap ve İran müziğinden farklı karakterini korumuş, etkileşimler sonucu, temelde Dorian gamı olan, Kürt gamı gerek Arap gerekse İran müzik kültürüne girmiştir.[121][122] Bölgedeki yaygın diğer müzik kültürlerinin etkisinden büyük ölçüde kendisini korumuş olan Kürt müziği,[121] özellikle İran müziğine benzer gibi dursa da, İran müziğine oranla çok daha içgüdüsel olup, birçoğuna göre ne tam olarak halk müziği ne de tam olarak eğitilmiş müzik olarak sınıflandırılabilir.[122] Bununla birlikte halk müziği (folk müzik) kapsamında ele alınması gerektiğini savunanlar da mevcuttur.[121] Kürt müziğinin özellikle Batı müzik kültüründen farklı bir yönü de tamamen müziğe özel bir müzik terminolojisinden ziyade, müziğe dair olgu ve kavramların gündelik hayattaki isimlerle ifade edilmesi, müzik terminolojisinin bu tip bir adlandırmadan oluşmasıdır.[122] Makam isimleri de bu yöndedir ve çok çeşitlidir; dini ve aşiret isimlerinden kadın isimlerine kadar birçok isim makam ismi olarak kullanılmıştır.[122]
Kürt asıllı İranlı müzisyen Bijan Kamkar rubab çalarken.Geleneksel Kürt müziği icra edenler üçe ayrılırlar: çîrokbêj yani hikâyeciler, stranbêj yani şarkıcılar, ve dengbêj yani aşıklar (halk ozanları). Kürt hükûmdar meclislerinde çalınan resmî, özel bir müzik türü olmaması sebebiyle genellikle akşam ve gece meclislerinde (toplantı ve sohbetlerinde) çalınan müzikler klasik müzik olarak kabul edilirler; bu türe şevbihêrk denir. Birçok şarkı epik motiflere ve temele sahiptir, ince bir melankoliye Kürt şarkılarında, özellikle heyran olarak adlandırılan (sevgili) türkülerinde, sıklıkla rastlanır.[122][118] Bunların dışında lawje olarak adlandırılan dinî müzik ve özellikle sonbaharda seslendirilen ve payizok olarak anılan şarkılar da vardır. Kürt müziği çok çeşitli enstrümanlar barındırır ki bunlardan birkaçı şunlardır: tambur, buzuk, ud, qernête, şimşal, dahol, def...[118]
Bilinen en büyük Kürt müzisyen[123][124][125] olarak genellikle Ziryab zikredilir.[118] Bununla birlikte 9. yüzyılda İspanya'ya göç etmiş ve Endülüs müzik geleneğinin kurucusu olmuş olan[118] Ziryab'ın etnik kökeni tartışmalıdır; zira İranlı olduğunu iddia edenler de mevcuttur.[126][127][128][129][130] Kürt müziğinin bugünkü kayda değer temsilcilerinden bazıları ise şunlardır: Şivan Perwer, Bijan Kamkar, Hasan Zirak, Mihemed Arif Cizîrî, Kayhan Kalhor, Aram Tigran, Nizamettin Ariç, Dilşad Said, Tahsin Taha, Ciwan Haco, Şahram Nazeri...[118]
Kürt kilim ve halıları
Bir Kürt halısı.Kürt kilim ve halıları, Kürt kültürü ve sanatında önemli bir yer teşkil etmiştir ki Kürtlerin birçok yüzyıldır kilim ve halı üretmekte olduğu tahmin edilmektedir.[131] Bununla birlikte, eldeki örnek sayısı oldukça azdır ve çoğu koleksiyondaki eski Kürt halıları 18. yüzyıldan kalmadır.[131]
Araştırmalara göre Kürt kilim ve halılarını yapanların çoğunluğu kadınlardır ve halıcılık özellikle göçebe Kürtlerde çok yaygındır. Geleneksel olarak, özellikle göçebe Kürtlerde, kadınlar halı ve kilim üretimini boş zamanlarını değerlendirmekte kullanmışlardır.[131] Nitekim bazı araştırmacılar, Kürt halıcılığında son dönemde yaşanan gerilemenin ve üretim azlığının sebeplerinin, bölgedeki siyasî belirsizlik ve sorunların yanı sıra, kadınların boş zamanlarında diğer faaliyetlere daha çok zaman ayırmaya başlaması olduğunu öne sürmüştürler.[131]
Kürt halıları, bölgedeki diğer halıcılık kültürlerinden etkilenmişse de, kendine has birçok özelliği vardır. Örneğin, İran ve Türk halıcılığında üç kenar bordürü barındırırken, Kürt halıları genelde bir veya iki kenar bordürü barındırır.[131] Kürt halılarında sıklıkla simetrik düğüm sıraları arasında iki veya daha çok argaç mevcuttur, çok renkli kenar şeritleri yaygındır.[131][20] Çok renkli bu kenarlar, diğer halıcılık kültürlerinden farklılık arz ettikleri gibi, motifsel açıdan Kürt halılarının üretildiği bölgelere göre de farklılık arz eder: Türkiye'de yapılmış Kürt halılarında balıksırtı oluşturacak şekilde farklı renklerden örülmüş kenarlar yaygınken, İran'da 13 cm veya daha büyük uzunluklarda renk şeritleri daha yaygındır.[131] Kenarların dışında, genel olarak Kürt halılarında motif olarak sekiz köşeli yıldızlar ve benzeri sekiz köşeli şekiller başta olmak üzere çeşitli geometrik şekiller ve kaplumbağa, kuş gibi hayvanların figürleri yaygındır.[131][20]
Kürt sineması
Ana madde: Kürt sineması
20. yüzyılın sonlarında ilk eserlerini vermeye başlayan Kürt sineması için tanınmış Kürt yönetmen ve sinemacı Bahman Ghobadi "doğum yapmasına yardımcı olunması gerekilen..." "hamile bir kadın" benzetmesi yapmıştır.[132] Kürt sinemasının başlangıcı, özellikle Kürt kültürünün Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı birçok ülkede çeşitli yasaklara tabii olmasından dolayı, tam olarak belirlenemese de genel olarak 1980'lere dayandırılır; bazı kritiklere göre sinemacı Yılmaz Güney ile olmuştur.[133] Yılmaz Güney'in 1982'de Cannes Film Festivali'nde ödül almış Yol[134] ve Sürü gibi filmleri, her ne kadar Kürtçe olmasalar da, gerek barındırdıkları görsel öğeler, müzik ve karakterler gerekse Kürt kimliğini ve deneyimini yansıtan daha konseptsel ve tematik unsurlar dolayısıyla Kürt sinemasının önemli ilk örneklerinden sayılmıştırlar.[133][135] Kürt sinemasının başlangıcı olarak 1980'lerin gösterilmesine sebep olarak gerek bu dönemde Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerde sinema alanındaki teknolojinin gelişmesi gerekse bu dönemde Kürt diasporasının sinema dahil sanat ve kültürle daha yakından, akademik ve profesyönel bir şekilde ilgilenmeye başlaması gösterilmiştir.[135]
21. yüzyılla birlikte önemli bir hareketlilik kazanan Kürt sineması, Bahman Ghobadi'nin 2000 yılında Cannes Film Festivali'nden Altın Kamera Ödülü alan Sarhoş Atlar Zamanı[136], 2004 yapımı ve Berlin Film Festivali ve San Sebastián Uluslararası Film Festivali gibi birçok festivalde ödül kazanmış olan Kaplumbağalar da Uçar[137][138] gibi filmleri ve Hüner Salim'in Venedik Film Festivali'nden En İyi Film Ödülü dahil birçok festivalde ödül kazanmış 2003 yapımı Votka Limon[139] filmi gibi çeşitli filmlerle uluslararası birçok festivalde kendini göstermiştir. Yapımlarıyla ödül kazanmış ve Kürt sinemasını temsil etmiş olan diğer bazı kayda değer sinemacılara ise Jalal Jonroy, Jano Rosebiani, Jamil Rostami, Ayşe Polat, Yüksel Yavuz, Nazmi Kırık gibi isimler örnek olarak verilebilir...
Din
Büyük Camii. Erbil, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Irak. 2007.
Sincar Dağında Yezidîler. Irak-Suriye sınırı, 1920'ler.Kürtler, dini bakımdan heterojen bir halk olup aralarında birçok farklı dine mensup gruplar vardır. Bununla birlikte Kürt kültüründeki baskın dinî yönelim Sünnî İslamdır; nitekim bugün Kürtlerin çoğunluğu Sünni Müslümanlardır.[140] Özellikle, Türkiye ve İran sınırları içinde yaşayan Kürtler'in çoğunluğu Sünni mezhebine bağlı (Şafii ağırlıklı) olup bir kısmı ise Alevidir. Ayrıca Şii, Ehl-i Hak, Yezidi ve Yahudi[141][142] Kürtleri de mevcuttur. Büyük sayılarda Zerdüşt veya Hristiyan Kürt gruplarına rastlanmaz; bununla birlikte Zerdüştlükten, Manihaizme veya Hristiyanlığa kadar birçok farklı dinî akım Kürt topluluklarının dinî anlayışını etkilemiştir ve çağdaş Kürtlerin dinî inanışlarında ve ibadetlerinde bu farklı dinlerin çeşitli imgelerine rastlamak mümkündür.[140]
İlk Kürtlerin dinî inançları üzerinde çok fazla bilgi bulunmamakta; diğer İranî halklarla birlikte, Hint-Aryan antik inançlarına inandığı düşünülmektedir.[140] Bu ilk inancın belirgin bir elemanı da kozmogonisi, yani evrenin yaratılışına ilişkin anlayış, inanç ve anlatısıdır. Bu kozmogoniye göre, tanrı evreni embriyonik bir formda yaratmıştır. Embriyonik haldeki evreni doğuran ise ateş tanrısı Mithra (Hint kültüründe Mitra)dır ve bunu gerçekleştirmek için bir boğayı kurban etmiştir.[140] Daha sonraları İranî inanç sistemlerinin evrilmesiyle, bu halklarla yanyana yaşayan ilk Kürtlerin de bu inanç sistemlerine yöneldiği düşünülmektedir. Özellikle Zerdüştlük Kürtlerin dinî inancını çok etkilemiştir; öyle ki bugünkü çoğu Kürt dinî akımlarında, örneğin Ehl-i Hakk ve Yezidilikte, Zerdüştlükteki çeşitli öğelere, liturjik (ibadetsel, ritüelle ilişkili) elemanlara rastlanmaktadır.[140] Dinî anlayışın yazılı değil de sözlü bir kültüre dayanıyor olması ve çeşitli diğer etkenler sebebiyle bugün genel kanı Kürtlerin dinî anlayışının oldukça senkretik olduğuna yöneliktir; bu sebeple bilim adamları Zerdüştlüğün ilk Kürtlerin o dönemdeki inançlarına karışarak, senktretik bir şekilde Kürt kültürüne girdiğini düşünmektedir.[140] Bunun tek taraflıdan ziyade çift taraflı bir etkileşim oluşturduğu düşünülmektedir; Zerdüşlüğün Batı İranî dinî akımlardan etkilenmiş olduğu bilinmektedir. Klasik Zerdüştlükten farklı olarak, Batı İranlılar arasında türeyen Zurvanizmin de Kürt inancında çeşitli etkileri olmuş olabilir; örneğin bu dinde çok önemli ve temel bir anlam ve değere sahip olan dört rakamı Ehl-i Hakk ve Yezidilikte de benzeri bir şekilde ele alınır.[140]
Erken dönemde Kürtleri özellikle etkilemiş bir başka din de Museviliktir. Yahudi Kürtlerin anlatılarında, İsrail ve Yehuda'nın Asurlu krallarının döneminde Yahudilerin Filistin'den sürgün edildiği geçer. Bu dönem yaklaşık olarak MÖ 8. yüzyıla denk gelmektedir ki bilim adamları da genellikle bu tarihi onaylamaktadırlar.[143] Nitekim Kürdistan'da yüzyıllarca Yahudi toplulukları yaşamış, büyük sayılarda Kürt Yahudi toplulukları bulunmuştur. Bununla birlikte, İsrail devleti kurulduktan sonra Kürt Yahudilerin çoğu bu yeni devlete göç etmişlerdir.[140]
İslamın Kürtlerin bulunduğu coğrafyayı fethetmesiyle birlikte Kürt topluluklar arasında İslam yayılmaya başlamıştır. Bununla birlikte, bu yayılmanın ne şekilde ne ölçüde olduğu yönünde bilgi kısıtlıdır.[140] Çeşitli Kürt topluluklarına İslamın yayılmasının senkretik bir şekilde gerçekleştiği düşünülmüştür; Kürtlerin antik inançlarını hemen terk etmedikleri açıktır ki, örneğin, çeşitli kaynaklarda İslamın yayılışından yüzyıllar sonra, 13. yüzyılda dahi antik İranî dinleri devam ettiren Kürt kabilelerinin olduğundan bahsedilmektedir.[144]
Müslüman Kürtlerin çoğunluğu Sünnidirler ve amelde Şafiidirler. Özellikle amelî mezhepleri olan Şafiilik zaman içerisinde Sünni Kürt kimliği açısından önemli bir yer edinmiştir; sonradan bölgede oluşan Osmanlı Devleti'nin Hanefi mezhebini benimsemesiyle Hanefilik bölgede yayılmış özellikle Kürt olmayan Sünni Müslümanların çoğunluğu Hanefi olmuşlardır.[140] Ayrıca Müslüman Kürtlerde tasavvuf oldukça yaygındır ve sufi kültürü ve inançları Kürtlerin dinî anlayışlarını büyük ölçüde etkilemiştir.[140] Bugün Kürtler arasındaki en yaygın tarikatlar Kadirilik ve Nakşibendiliktir. Her ne kadar birçok tarikat Kürtler arasında ve Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Kürdistan bölgesinde aktif olmuşlarsa da, bugün özellikle bu iki tarikat öne çıkmakta, bu iki tarikat arasında da en yaygın ve güçlü olanı Nakşibendilik olmaktadır. Kadiriliğin Kürtlerin yaşadığı topraklara oldukça eski bir zamanda, Nakşibendilikten önce, geldiği ve uzun bir süre çok güçlü kaldığı bilinmektedir. Kadiri Kürtler çileciliğe çok büyük bir önem verdikleri gibi, bu Kadiri kolu özellikle de genelin dışına çıkan ateşte yürüme, cam yeme gibi çile eylemleriyle dikkat çekmiştir.[140] Gerek Kadirilik olsun gerekse Nakşibendilik, bölgedeki diğer dinî akımlarla, örneğin ve özellikle Ehl-i Hakk ve Yezidilikle etkileşime girmiştir.[140] Nitekim Ehl-i Hakk da Yezidilik de sıkı tasavvufî köklere sahiptirler; örneğin Yezidiliğin kökeni bir sufi şeyhi olan Adi bin Misafir'e dayanır.[140] Tasavvufun Kürt toplumundaki en önemli özelliklerinden birisi de birçok önemli Kürt Sufinin aynı zamanda önemli siyasî liderler olması, ve sufi liderler ile tasavvufun bazı siyasî düşünce ve akımlarda büyük rol oynamasıdır.[140] Her ne kadar çoğunluğu Sünni de olsa Müslüman Kürtlerin içinde Şiiler de mevcuttur. Başta İran olmak üzere, Irak sınırı, Kerkük ve Erbil bölgelerinde İsnaaşeriyye kolundan Şii Kürt gruplar mevcuttur ki İsnaaşeriyye 16. yüzyıldan itibaren İran'daki resmî dinî yönelimdir.[140] Birçok bilim adamına göre Şii Kürtler dahilinde ele alınabilecek diğer iki grup da Türkiye'deki Kürt Aleviler ve Ehl-i Hak grubudur; bununla birlikte bu dinî yönelimlerin ayrı bir din mi teşkil ettiği, İslam içinde birer Şii kolu olarak ele alınıp alınamayacağı tartışmalıdır. Bu topluluklarda temel çeşitli Şii unsurlar bulunmakla birlikte, antik, İslam-öncesi inançlardan da çeşitli imge ve öğeler bulunmaktadır.[140]
Ehl-i Hakk
Ana madde: Ehl-i Hakk
Ehl-i Hakk veya Kürtçe ismiyle Yâresân, İslam kökenli ayrı bir din olup, Orta Çağ'da ortaya çıkmıştır. Genellikle din bilimlerini inceleyen bilimsel kaynaklarda aşırı Şiilikle ilişkilendirilen[17] Ehl-i Hakk, özellikle Kürtler arasında yaygın bir dinî inançtır ve inanan sayısının bugün yaklaşık olarak 1 - 1,5 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.[145][146][147]
İslami kişiliklerden Ali'yi Tanrı'nın tecellisi olarak gören inanç,[148] Şii İslam başta olmak üzere tasavvuf, Zerdüştlük ve gnostik çeşitli düşüncelerden etkilenmiştir.[140] Bazı bilim adamları, özellikle Batı İran ve genel olarak İran'da antik zamanlarda yaygın olan din ve mitolojilerden gelen öğeleri sebebiyle Ehl-i Hakk'ın (Yezidilik ile birlikte) bir tür Batı İranî veya Kürt dini olarak sayılabileceğini dile getirirler.[140] Bu tip benzerliklere bir örnek Ehl-i Hakk (ve Yezidilik'te) varlığını sürdüren antik İran kozmogonilerinden köken alan kozmogonidir.[140] Ehl-i Hakk'taki temel ibadetlerden biri de cemhane olarak adlandırılan ibadethanelerde yapılan cemdir. Alevilikteki cem ile aynı adı taşıyan ve liturjik benzerlikler de barındıran bu ibadette inananlar bir araya gelirler ve dualarlar okurlar.[140] Bazı Ehl-i Hakk gelenekleri yılda en azından 17 kere cem yapılması gerektiğini savunurlar.[140] Ayrıca cem ayinini takiben hayvan kurban edilmesi, kurban etinin hazırlanıp yenmesi de ritüel önemli bir kısmını oluşturur.[140]
Yezidilik
Ana madde: Yezidilik
Adi bin Misafir'in Laliş'teki kabri.Bugün kendi başına bir inanç olarak kabul edilen[140][149] Yezidilik, İslam'daki tasavvuf akımı çıkışlı olan, Hint-Aryan kökleri bulunan bir dindir. Tanınmış bir tasavvuf şeyhi ve muhafazakâr bir Müslüman olan Adi bin Misafir, Orta Doğu'da birçok farklı yerde bulunduktan sonra 12. yüzyılda küçük Laliş vadisine yerleşmiş ve burada önemli bir kitleye hitap etmeye başlamıştır. Adi bin Misafir'in ölümünden sonra tarikat akrabaları tarafınca devam ettirilmiştir. Zamanla Adi bin Misafir'in kabrinin bağlılar açısından dinî önemi artmış, sonunda bir tapınma odağı olmuş ve şeyhin kendisi de ilahî olarak algılanmaya başlanmıştır ki bu sebeplerle grup klasik İslamî anlayıştan koparak, Müslümanlarca İslam dışı kabul edilmeye başlanmış; bugün anlaşılan şekliyle Yezidilik 14. - 15 yüzyıl civarlarında ayrı bir din olarak meydana gelmiştir.[140][150] Kürt topluluklarında yaygınlaşmış çeşitli İslam-öncesi inançlar Yezidilikte kendilerine yer bulmuşlar ve bu antik inanç ve imgelerin bir kısmı Adi bin Misafir'e atfedilmeye başlanmıştır.[140]
Yezidî kadınlar. Tiflis, Gürcistan. 1945.Bugün Yezidi topluluğun sayısı hakkında net bir rakam vermek mümkün değilken, bazı kaynaklar Kafkaslar'da 50.000, Kuzey Irak'ta 100.000-250.000 arasında, Suriye'de ise yaklaşık 5.000 civarında Yezidi olduğunu iletmişlerdir.[140] Avrupa'daki Kürt diasporasında da Yezidi topluluklara rastlamak mümkündür; örneğin Türkiye'de uzun yıllarca varlığını kurumuş 10.000 civarında olduğu tahmin edilen Yezidi topluluğun, 1980'lerle birlikte sosyal yaşamdaki sıkıntılar ve çoğunluktaki Müslümanların tepkileri sebebiyle başta Almanya olmak üzere çeşitli ülkelere göç ettiği bilinmektedir;[140] benzeri göçler Irak ve diğer bölge ülkelerindeki Yezidi topluluklarında da gözlemlenebilir.[151] Yezidî toplumu sıkı bir kast yapısına sahiptir.[152][153][154] Senkretik yapısı sosyal çoğu ibadette de kendisine gösterir; örneğin çocuklara hem vaftiz hem de sünnet uygulanır.[152]
Yezidî inancında evreni Tanrı yaratmış olsa da evrenin kontrolünü yedi ilahî varlığın kontrolüne bırakmıştır. Genel olarak melek olarak anılan bu varlıklar, heft sirr yani "yedi sır" olarak da adlandırılırlar. Bunların en önemlisi Tawûsê Melek yani Tavus Meleği/Melek Tavus'tur. Sıklıkla bir tavus kuşu olarak betimlenen Melek Tavus İslam'daki şeytan ile ilişkilendirilir. Bunun en büyük sebepleri, çeşitli kaynaklara göre, Yezidîlerin Melek Tavus'un (bir) diğer isminin şeytan olması[155] ve Yezidilik inancında Melek Tavus ile ilgili temel kıssanın İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'daki Adem'e secde etmeyi reddeden iblis kıssası ile neredeyse aynı olmasıdır. Bununla birlikte, Yezidiler kıssada Melek Tavus/şeytan imgesinin Adem'e secde etmemesini olumlu karşılarken, bu Kur'an'da ve İslam'da olumsuz karşılanır.[156] Melek Tavus ile ilgili bu fark sebebiyle, Müslümanlar Yezidîleri zaman zaman şeytan-tapıcılar olarak görmüş veya anmışlardır.[155] Bununla birlikte Yezidî inancında Melek Tavus bir tür kötülük ve şer simgesi değildir; genel olarak dünyada iyilik ve kötülüğün bulunduğuna inanılır. Bu açılardan, din bilimleri bağlamında Yezidîler şeytan-tapıcılar olarak görülmezler.[150] Yedi meleğin en önemlisi ve başı olan Melek Tavus Yezidî inancında Adi bin Misafir ile birlikte çok önemli ve temel bir konumdadır.